18 Ekim 2013 Cuma

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm 24 )

Ablacım ben de senin gibi onunla bugün tanıştım. Beni öpecekti öpmedi. Belki sonra öper diye bir yerlere gidiyoruz. Gelmek ister misin detayları öğrenirsin?

“ Burada tanıştım.”

“ Yakıştınız ama çocukla.”

İçimden “Ayyy seni yerim”  diyen bir Melisasu’yu susturmakta güçlük çektim açıkçası. Kadın böyle dedi ben nasıl mutluyum. O bile yakıştırdıysa olur bu iş. Gerçi ilaçların etkisi de olabilir. Onu da geçtim çocuk yakıştırdı mı beni kendi yanına o önemli. Benim düşüncemin hiç değeri yokmuş gibi konuştum. Olmaz öyle şey. Son sözü ben söylerim.

“ Teşekkürler.”

Ben kadının söylediklerini düşüne düşüne ilerlerken bahçeye gelmişim bile. Bir nevi ışınlanma benim için düşünmek. Bunu anladım. Neyse bulalım bizim çocuğu şimdi. O el kol sallayan Winston mu? Sen kime el kol yapıyon abisi! Dur Pickwick napıyorsun sen? Ne bileyim sinirlerim bozuldu herhalde. Git bari yanına da indirsin kollarını.

“ Nereye gidiyoruz şimdi?”

Neden bu kadar soğuk konuşuyorum hiç anlamıyorum. Benden kaynaklı bir sorun bu. Ama neden en ufak bir fikrim yok. Benim yapım böyle sanırım.

“ Bildiğim güzel bir mekan var. Oraya götürmek istiyorum seni. “

Şşt alo sen ne biçim konuşuyorsun? Ya bir dur kabadayı Pick. Çocuk güzel bir teklifte bulundu. Belki öpecek seni. Bu kadar da saf düşünür bir insan. Saniyesinde kendimden utandım.

“ Gidelim bakalım. “

Yolda giderken bu bana bakıyor ya böyle sinirlerim iyice geriliyor. Yahu bir insan neden sürekli bakar? Ben bakmam mesela. Neden karşımdakini rahatsız edeyim? Dur ben de bakayım belki o da hatasını anlar. Bakıyorum bakmasına da bu hala bakıyor. Ben gözlerimle soydum bile çocuğu, o kim bilir nerelerdedir. Şimdi bir direğe, ağaca falan çarpsa da ilerde çocuklarımıza anlatacağımız hikaye çıksa. Ne diyorsun sen ya? Evlendin kendi kendine. Gerçi şimdi kim olsa evlenir bu çocukla. Şu parfüm için bile yurtdışına kaçar evlenirim yeminle. Gerçi ben de parfümün çıktığı ülkeye gideceğim sınavdan sonra o gelsin benim peşime banane. Gelir mi acaba? Ben bir davet edeyim ne olur ne olmaz. Pickwick kendi kendine sohbet ediyorsun iyi hoş ama çocuk seninle konuşmaya çalışıyor sanırım. Ona da bir ara cevap ver olur mu oğlum?

“ Pekala Winston, nereye gittiğimizi söylersen güzel olur artık. İnsan sayısı arttıkça ayaklarım geri geri gitmeye başlıyor çünkü. “

“ Geldik zaten dostum. Hemen şurası. “

O kadar kendinden emin bir el hareketiyle gösterdi ki gideceğimiz yönü, ben o tarafa değil de suratına bakakaldım. Sonra akıl ettim yürümeyi. Siz düşünün artık. Neyse ilerlerken baktım bir apartmandan içeri giriyoruz. Hadi oğlum Pick göster kendini. Seni evine getirdi resmen. İlk öpüşme olayları falan. İnternetten bir daha mı baksaydın acaba “ Öpüşme Nasıl Olur “ diye? Yok şimdi görür falan dalga geçmesin çocuk. Öpüşmeyi nasıl bilmem ben sonuçta değil mi? Aynada kendimi öptüm sayılır mı ya?

“ Burası çok güzel bir yer. Zemin kattaki dairenin içinden apartmanın bahçesine çıkılıyor. Cafe orası. Anladığım kadarıyla kalabalık ortamları sevmiyorsun o yüzden buraya getirdim seni. “

Bu bana yapılır mı? Tuttun evine götüreceğini sandığım bir apartman bahçesine mi getirdin yani beni? Bunun için mi bu kadar heyecan yaptım ben? Söyle bana cevap ver! Bütün umutlarımı yıktın, hayaller kurmuştum oğlum ben. Öpmedin de zaten. Orada mı öpecek burada mı diye düşünmekten az kaldı kendim kendimi öpeceğim ve bu acıya bir son vereceğim. Yeter arkadaş bir öpücük için bu kadar yorulmaz insan. Bandanam kaydı yürürken. Ne için? Söyle ne için? Ben söyleyim, belki öpersin diye. Öptün mü? Hayır. Öpsene!

“ Güzel bir yere benziyor. “

He aferin Pick. Aferin oğlum. İçindeki şeylerin hiçbirini yansıtma dışarı. Aman kırılır birileri. Gerçi bu çocuk kaçarsa seni döverim Pickwick. Yeminle bak.

“ Öyledir, sen geç otur ben hemen geliyorum. “

Oldu be abicim. Sen geç ben geliyorum ne demek? Benimle beraber oraya yürümeye falan mı utandın ne yaptın sen? Neyse ya sabır de Pick, geç bir masaya. Göbeğini de içine çek millet bacağının inceliğine aldanıp zayıf sansın seni. Hadi aslanım yaparsın sen.

“ Heh buradasın Pick. Bak bu senin için. “

Ney benim için? Göremiyorum. Gösterdiği yöne bakıyorum ama adamlar da benim bakışlarımdaki boşluk kadar boş bir şekilde bana bakıyorlar.

“ Çok teşekkür ederim ya hiç gerek yoktu. O her neyse tabii. “

Dalga geçmiş gibi oldun ama ne yapayım. Adam utanmasa benimle aynı oksijeni soluyabilirsin izin veriyorum diyecek.

“ Birazdan göreceksin dostum. “

İnşallah artık. Yoksa iyice kafayı yerim ben. Meraktan şu anda bile ölebilirim aslında. Bakayım dışarıdan belli ediyor muyum.

“ Ben bir lavaboya gitmem lazım ne tarafta? “

“ Geldiğimiz yerden içeri gir sağ tarafta dostum. “

Bir daha dostum de de kafandan aşağı kezzap dökeyim. Yeminle şeytan diyor ki şu ayağındaki ayakkabıyı çıkar vur ağzına bir tane de ben iyi bir insanım işte. Neyse bakayım merakım, heyecanım belli oluyor mu diye. Nerede şu lavabo onu da anlayamadım ki. Aha şurası sanırım. Saç tamam, üst baş tamam, dişler tamam. Olsun ben yine de fırçalıyım. Malum hala öpebilir. Heyecan belirtileri var mı? Yok. Bizim adliye abla gibi suratım. Oh iyi hadi çıkalım.

Ben mi insanları çok çok gördüm girdiğimde yoksa hepsi birden gitmişler miydi? Bahçede bir tek bizim tanrı parçası vardı resmen. İşin garip yanı bana boş boş bakan herifler ve kasadaki bol makyajlı abla da yoktu. Kapandı da beni mi bekliyorlar acaba?


“ Geldim gelmesine de kapandı mı cafe? “

13 Ekim 2013 Pazar

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm 23 )

Yavrum ya bir de saf.

“ 3,6,7 ve 15. soruların yanlış dostum. Düzelt istersen. “

“ Teşekkür ederim. Tekrar bakarım. “

“ Benden geçir. Bu sınav baban için madem bu kadar önemliyse. “

Hiçbir şey demeden yanlış sorularını düzeltti benden sonra benim olduğum soruya kadar geldi. Tabi ben o arada ilk bölümü bitirmiştim. İkinci bölüm için yine o boğuk Sinan Akçıl ses tonlu adamın anonsunu beklemem gerekiyordu. Bütün soruları geçirmedi çocuk. O kadar yüzsüz değilmiş demek ki. Aferin.
Neyse baktım bizim çocuk da bitirdi. Artık oflamaya başladım ki diğerleri de bitirdiğimi anlasın heyecan yapsın. Ne kadar kötü bir insanım ben ya. Yani özümde çok iyi bir insanım bence belli etmiyorum. Ben bunları düşünürken Winston bana bakıyordu. Niye bakıyordu ki? Yani tamam kafamda bandana var kırmızı bildiğin ama yani o kadar da dikkat çekici değil. Bakmasana oğlum sinirlerim bozuluyor. Bu bakmaya devam ederken beklenen ses geldi tabii.

“ Birinci bölümü kapatıp ikinci bölüme geçebilirsiniz.”

Sağolasın umarım bu bölüm biraz daha zor olur da Winston dostum biraz daha kopya çeker benden. Verdiğim her kopyayla çocuk bana daha bir yakınlaşıyor. Bu bölüm de test kısmı. Yahu arkadaş nereye “am “ nereye “ is “ koyacağım sorulur mu? Kim hazırladı bu soruları ben derhal onunla görüşmek istiyorum. Getirin bana onu. Zor olmalıydı bu sınav. Hava atabilmeliydim insanlara. “ Hmm canım evet çok zordu. Kaç mı yaptım? 61 puan aldım. “ diyebilmeliydim. Bu bölümdeki soru sayısı da çok azdı. Otuz soru vardı ve bize verdikleri süre bir saatti. Ben ilk yirmi dakikasında bitirdikten sonra döndüm Winston’un kağıdını incelemeye. Doğru, doğru, doğru, oha senin İngilizce öğretmenin kimdi? Durur muyum hemen söyledim.

“ Winston, 4. Sorun yanlış. Kusura bakma söylüyorum ama yanlış anlama beni. Yardımcı olmak için söylüyorum. “

“ Yok sorun değil, çok teşekkür ederim.”

Ama sen de hep teşekkür ediyorsun be çocuk. Gelip de demiyorsun ki ben bunu bir öpeyim teşekkür olarak. Ayıp senin yaptığında. Bak bu sınavın sonucunda belki ayrı kıtalara düşeceğiz. Biraz takdir et.

“ Sanırım bu bölümü kendim yapabildim. “

Çocuk bunu diyene kadar onun beni öptüğünü düşünüyordum. Hiç yorum yapmadım kağıdına. Banane beni öpene kadar cevap vermeyeceğim. Desem de cevap verdim yine. Pickwick duramaz konuşmadan.

“ Tebrikler. “

Bu sefer o ses erkenden geldi. Ben baya bir sevişme senaryosu kurmuşum demek aklımdan. Kim kurmaz ki yanımdaki çocuk seks abidesi. Nasıl güzel kokuyor.

“ Üçüncü bölüme geçiniz. Beş soru var kendinize göre cevap veriniz sorulara. Cümle yapınız ve gerekli durumlarda konuşma becerinizi ölçmek için sorulmuş sorulardır. “

Oley be. Sonunda güzel bir bölüm. Heyecanla açtım sayfayı ilk soruyu görür görmez bütün hayallerim suya düştü.

“ How are you? “

Böyle bir soru mu olur? Böyle bir sınavda sora sora bunu mu sordunuz? Adımı soraydınız keşke. Daha zor yazması. Neyse çok yaratıcı bir şekilde cevap verdim beş soruya da. Ve sonunda sınavı bitirdim diye kapattım kitapçığı. Sonr beş dakika kalmıştı. Baktım Winstonu’un kağıda kelime hatası arıyorum. Birkaç tane vardı onlar konusunda uyardım. Son dakikada o da yetiştirdi. O kısımdan kelime hatası yoksa hiçbir sorun yaşamaz diye düşünüyorum. Neyse sınav bitti çıkıyoruz. Ben montumu giymeye çalışıyorum falan. Baktım bu geldi yanıma.

“ Sınav için gerçekten çok teşekkür ederim. Biliyorum kendim yapmadığım için bana bir faydası yok ama babam bir kez olsun benimle gurur duyabilir. “

“ Demek ki sana da faydası olacakmış. Sorun değil herkes kopya çekti zaten. O halde sonra görüşürüz. “

Dedim ama görüşmeyeceğimize dair içimde büyük bir his var. Neyse tam gidecektim ki tuttu beni. Aha dedim o beklediğim öpüşme sahnesi geliyor. Hazırla kendini Pick. İlk öpüşmen olacak. Dudakları ıslatıyorduk değil mi?

“ Dostum sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. “

Dedi ve sarıldı bana. Beklediğim şey bu değildi. Hani o romantik öpüşme? Ben ondan sipariş etmiştim yanlış göndermişsiniz. Alın bunu değiştirin. Çok da sıkı sarılıyor. Dur oğlum millet yanlış anlayacak. Ayrıl artık ayrıl! Ben anneme bile bu kadar uzun sarılmamıştım.

“ Önemli değil de artık bıraksan beni? “

“ Kusura bakma ya gerçekten mutluyum. “

Evet suratındaki o çarpık gülüşten anlayabiliyorum onu.

“ Gülüşünden belli oluyor zaten. Neyse yardım edebildiğime sevindim. Ben artık telefonumu almaya gitmeliyim kadın dengesiz davranıyor bana karşı. “

“ Tanıştığıma gerçekten sevindim. Görüşürüz.”

“ Emin ol bir ara görüşürüz. “

“ Sen böyle dedin ya içime kurt düştü. Hadi gel biraz takılalım. Bir yerlere gider kafa dağıtırız ne dersin? “

Bak işte şimdi o ilk randevunu kopardın. Ne mi derim? Atlarım bu teklife. Hatta senin üzerine de atlayabilecek bir potansiyele sahibim ama atomun içindeki nötron gibi sakin durabilme yeteneğim var. İçimde Rio Festivali yaşanırken dışımda Ortodoks kilisesinin cemaati ifadesi var.

“ Birkaç saat takılabiliriz sanırım. Bekle telefonumu almalıyım.”

“ Dışarıda bul beni.”

Emredersin paşam. Başka bir isteğin var mı? Ayağın falan yıkanacaksa hiç sorun değil yıkarım. Manyak mısın oğlum sen? İki dakika beklesen burada ölür müsün? Bu oyunlara hiç gerek yok. Ne o öyle ağaçlar arasında birbirini yakalamaya çalışma rolü yapan Yeşilçam yıldızları gibi. Hiç yoramam kendimi ben çıkarım dışarı beni görür yanıma gelirsin. Bu işleyiş böyle gider. Ben bunları düşünene kadar o gitmişti tabii.

“ Ben telefonumu alabilirim artık. Teşekkürler tuttuğunuz verdiğiniz için. “

Dur gülümseyim de kadın yine betona döndüyse bile yumuşasın. Benim gülüşümle de yumuşamaz ki.


“ Al tabi canım. Yanındaki çocuk kimdi? “

6 Ekim 2013 Pazar

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm - 22 )

“ Dostum, Pickwiiick. Hadi sınav başlıyor. “

Yaka kartım yetmezmiş gibi bir de bu bağırıyor adımı. Üstelik önüne dostum ekleyerek bağırıyor. Yahu çocuk insanlar adımı bilsin istemiyorum, onu geçtim insanlar seninle dost olduğumu bilsin istemiyorum. Aşkım de – çok itici de olsa- ne bileyim böceğim de. Dostum ne. Daha yeni tanıştık. Merhabalar mahkeme duvarı. Ben telefonumu bırakacaktım. Ailemden kimse gelmedi. Hatta benimle kimse gelmedi. Niye dersen inanın ben de bilmiyorum. Derin bir çocukluk acısı bu bende. Anlatayım mı? Yok bence de anlatmayım.

“ Şey ben yalnız geldim de buraya telefonumu buraya bıraksam olur mu?”

“ Normalde olmaz ama senin için yaparım bir şeyler. Bırak hadi gir salona. Ben de formları getireceğim şimdi.”

Güldü kadın bana. O iki saattir dalga geçtiğim, beynimde itip kaktığım kadın gülümsüyor. Gizlice antidepresan falan mı içti acaba? Neyse ilaç onun saygı duyarım. Ama arkamdan bıçaklarsa falan o bıçakla ona neler yaparım neler. Neyse içeri girdim herkes bir arkadaşıyla dip dibe oturuyor. Anladım oradan kesin bir kopya olayı olacak. Neyse ben gideyim şöyle biraz arka köşelere de kimse gelmesin yanıma. Kopya çekti dedirtmem ben kendime. Sakin sakin ne güzel ilerliyordum ki bir ses adımı haykırmaya başladı adeta.

“ Pickwiiiick. Pickwick dostum gel sana yer ayırdım. “

Köpek miyim oğlum ben? Gel deyince geliyorum falan. Dostum diye de bağırma artık ya. İnsanlar dönüp bana bakıyor. Bu ikisi nasıl dost olur anca şu gözlüklü olan yakışıklı olanın sevilmeyen üvey kardeşi falandır diyorlar ben anlıyorum onu.

“ Sağolasın. Ben şurada bir yer bulmuştum ama burası da olur. “

“ Yanıma otur istedim. Böylece sınavdan çıkarken aniden gidersen görebileceğim. “

Niye takip mi edeceksin? Otur sınavını çöz çocuğum.

“ Sıkı takipçiyim diyorsun? “

“ Takıntılı bir kişiliğim var. İnsanına göre değişiyor. “

“ Adamına göre muamele diyorsun yani. Ne şanslıymışım takıntılı kısmın bana denk geldi. “

“ Gerçekten öylesin. Hehe. “

Ya çocuk gülmesene öyle. Benim burada en yüksek puanı yapmam gerekiyor. Buradan gitmem gerekiyor. Sen bana öyle gülerken ben nasıl “ My name is “ öbeğinden öteye geçebilirim acaba? Aha geldi benim dengesiz ablam. Formları dağıtıyor. Yanıma geldiğinde durdu ikimize baktı göz kırptı sonra bana. Ben bile olayı anlamakta güçlük çekiyorsam, yanımdaki tanrı parçası hayatta anlamamıştır.

“ Evet arkadaşlar. Sınav beş dakika içinde başlayacaktır. Salon kameralar tarafından izleniyor. Gözetmen bulunmayacak sınav boyunca. Salondan ayrılmanız kesinlikle yasaktır.”

Eyvallah ablacım. Bu canını yediğimin çocuğu yüzünden tuvalete de gidemedim. Neyse sen alışkınsın Pick. Tutarsın kendini. Paris’te okumak söz konusu bak. Bu arada evet en yüksek puanlı yer Paris. Hedefim de orası. Buradan tüm arkadaşlara başarılar diliyorum. Umarım hepsi kusar. Ne başarılar dileyeceğim. Ben gideyim bir tek.

“ Salonda kamera yok. Öylesine söylüyorlar onu. Geçen yıl herkes kopya çekti. “

“ Paylaştığın için sağol, kopyaya ihtiyacım olmamasını tercih ederim.”

O anda gaipten gelen bir ses konuştu;

“ Sınava başlayabilirsiniz. “

Eyvallah abi. Ben kitapçığı açabilirsem başlayacağım tabii. Heh oldu. Bakalım. Bunlar hep boşluklara kelime yerleştirme ya. İlk başlar çok kolaydı tabii bana da moral geldi. Duruşumdan da belli oluyor sanırım. Sandalyenin çivisi batıyormuşçasına dik oturmaya başlamışım. Bir ara su içeyim diye durdum yaklaşık olarak 67. soruda falandım yarım saat geçmişti yalnızca. Çevreye bir bakındım ki acınası. Herkes sözlük çıkarmış, ne bileyim birlikte çözüyorlar falan. Onlar adına ben utandım. O sırada bizim tanrı parçasına bakayım dedim. Çocuk daha 20. soruya gelmemiş ve dört sorusu yanlış. Ne yapsam diye düşündüm bir süre. İçimden tabi çocuğu nasıl uyarsam da kopya versem diye düşünüyorum. Bahaneyle bacağını mı okşasam acaba? Yok artık Pick. Tecavüzcüler gibi o nasıl hareket. En son dayanamadım vurdum ayağına.


“ Ne oldu Pickwick? “