Ablacım ben de senin gibi onunla bugün tanıştım. Beni
öpecekti öpmedi. Belki sonra öper diye bir yerlere gidiyoruz. Gelmek ister
misin detayları öğrenirsin?
“ Burada tanıştım.”
“ Yakıştınız ama çocukla.”
İçimden “Ayyy seni yerim”
diyen bir Melisasu’yu susturmakta güçlük çektim açıkçası. Kadın böyle
dedi ben nasıl mutluyum. O bile yakıştırdıysa olur bu iş. Gerçi ilaçların
etkisi de olabilir. Onu da geçtim çocuk yakıştırdı mı beni kendi yanına o
önemli. Benim düşüncemin hiç değeri yokmuş gibi konuştum. Olmaz öyle şey. Son
sözü ben söylerim.
“ Teşekkürler.”
Ben kadının söylediklerini düşüne düşüne ilerlerken bahçeye
gelmişim bile. Bir nevi ışınlanma benim için düşünmek. Bunu anladım. Neyse
bulalım bizim çocuğu şimdi. O el kol sallayan Winston mu? Sen kime el kol yapıyon
abisi! Dur Pickwick napıyorsun sen? Ne bileyim sinirlerim bozuldu herhalde. Git
bari yanına da indirsin kollarını.
“ Nereye gidiyoruz şimdi?”
Neden bu kadar soğuk konuşuyorum hiç anlamıyorum. Benden
kaynaklı bir sorun bu. Ama neden en ufak bir fikrim yok. Benim yapım böyle
sanırım.
“ Bildiğim güzel bir mekan var. Oraya götürmek istiyorum
seni. “
Şşt alo sen ne biçim konuşuyorsun? Ya bir dur kabadayı Pick.
Çocuk güzel bir teklifte bulundu. Belki öpecek seni. Bu kadar da saf düşünür
bir insan. Saniyesinde kendimden utandım.
“ Gidelim bakalım. “
Yolda giderken bu bana bakıyor ya böyle sinirlerim iyice
geriliyor. Yahu bir insan neden sürekli bakar? Ben bakmam mesela. Neden
karşımdakini rahatsız edeyim? Dur ben de bakayım belki o da hatasını anlar.
Bakıyorum bakmasına da bu hala bakıyor. Ben gözlerimle soydum bile çocuğu, o
kim bilir nerelerdedir. Şimdi bir direğe, ağaca falan çarpsa da ilerde
çocuklarımıza anlatacağımız hikaye çıksa. Ne diyorsun sen ya? Evlendin kendi
kendine. Gerçi şimdi kim olsa evlenir bu çocukla. Şu parfüm için bile
yurtdışına kaçar evlenirim yeminle. Gerçi ben de parfümün çıktığı ülkeye
gideceğim sınavdan sonra o gelsin benim peşime banane. Gelir mi acaba? Ben bir
davet edeyim ne olur ne olmaz. Pickwick kendi kendine sohbet ediyorsun iyi hoş
ama çocuk seninle konuşmaya çalışıyor sanırım. Ona da bir ara cevap ver olur mu
oğlum?
“ Pekala Winston, nereye gittiğimizi söylersen güzel olur
artık. İnsan sayısı arttıkça ayaklarım geri geri gitmeye başlıyor çünkü. “
“ Geldik zaten dostum. Hemen şurası. “
O kadar kendinden emin bir el hareketiyle gösterdi ki
gideceğimiz yönü, ben o tarafa değil de suratına bakakaldım. Sonra akıl ettim
yürümeyi. Siz düşünün artık. Neyse ilerlerken baktım bir apartmandan içeri
giriyoruz. Hadi oğlum Pick göster kendini. Seni evine getirdi resmen. İlk
öpüşme olayları falan. İnternetten bir daha mı baksaydın acaba “ Öpüşme Nasıl
Olur “ diye? Yok şimdi görür falan dalga geçmesin çocuk. Öpüşmeyi nasıl bilmem
ben sonuçta değil mi? Aynada kendimi öptüm sayılır mı ya?
“ Burası çok güzel bir yer. Zemin kattaki dairenin içinden
apartmanın bahçesine çıkılıyor. Cafe orası. Anladığım kadarıyla kalabalık
ortamları sevmiyorsun o yüzden buraya getirdim seni. “
Bu bana yapılır mı? Tuttun evine götüreceğini sandığım bir
apartman bahçesine mi getirdin yani beni? Bunun için mi bu kadar heyecan yaptım
ben? Söyle bana cevap ver! Bütün umutlarımı yıktın, hayaller kurmuştum oğlum
ben. Öpmedin de zaten. Orada mı öpecek burada mı diye düşünmekten az kaldı
kendim kendimi öpeceğim ve bu acıya bir son vereceğim. Yeter arkadaş bir öpücük
için bu kadar yorulmaz insan. Bandanam kaydı yürürken. Ne için? Söyle ne için?
Ben söyleyim, belki öpersin diye. Öptün mü? Hayır. Öpsene!
“ Güzel bir yere benziyor. “
He aferin Pick. Aferin oğlum. İçindeki şeylerin hiçbirini
yansıtma dışarı. Aman kırılır birileri. Gerçi bu çocuk kaçarsa seni döverim
Pickwick. Yeminle bak.
“ Öyledir, sen geç otur ben hemen geliyorum. “
Oldu be abicim. Sen geç ben geliyorum ne demek? Benimle
beraber oraya yürümeye falan mı utandın ne yaptın sen? Neyse ya sabır de Pick,
geç bir masaya. Göbeğini de içine çek millet bacağının inceliğine aldanıp zayıf
sansın seni. Hadi aslanım yaparsın sen.
“ Heh buradasın Pick. Bak bu senin için. “
Ney benim için? Göremiyorum. Gösterdiği yöne bakıyorum ama adamlar
da benim bakışlarımdaki boşluk kadar boş bir şekilde bana bakıyorlar.
“ Çok teşekkür ederim ya hiç gerek yoktu. O her neyse tabii.
“
Dalga geçmiş gibi oldun ama ne yapayım. Adam utanmasa
benimle aynı oksijeni soluyabilirsin izin veriyorum diyecek.
“ Birazdan göreceksin dostum. “
İnşallah artık. Yoksa iyice kafayı yerim ben. Meraktan şu
anda bile ölebilirim aslında. Bakayım dışarıdan belli ediyor muyum.
“ Ben bir lavaboya gitmem lazım ne tarafta? “
“ Geldiğimiz yerden içeri gir sağ tarafta dostum. “
Bir daha dostum de de kafandan aşağı kezzap dökeyim. Yeminle
şeytan diyor ki şu ayağındaki ayakkabıyı çıkar vur ağzına bir tane de ben iyi
bir insanım işte. Neyse bakayım merakım, heyecanım belli oluyor mu diye. Nerede
şu lavabo onu da anlayamadım ki. Aha şurası sanırım. Saç tamam, üst baş tamam,
dişler tamam. Olsun ben yine de fırçalıyım. Malum hala öpebilir. Heyecan
belirtileri var mı? Yok. Bizim adliye abla gibi suratım. Oh iyi hadi çıkalım.
Ben mi insanları çok çok gördüm girdiğimde yoksa hepsi
birden gitmişler miydi? Bahçede bir tek bizim tanrı parçası vardı resmen. İşin
garip yanı bana boş boş bakan herifler ve kasadaki bol makyajlı abla da yoktu.
Kapandı da beni mi bekliyorlar acaba?
“ Geldim gelmesine de kapandı mı cafe? “