17 Aralık 2013 Salı

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm - 26 )

“ Biliyorum birden böyle söyleyince kulağa aynen o şekilde geliyor. Ama hayır yalnızca senin gibi biri ne yapar, nasıl yaşar, nasıl böyle biri olur onu merak ediyordum. “

“ Şu söylediklerini biraz daha açarsan iyi olacak. Az önceki zekamdan eser yok, malum şaşırdım. “

“ Seni ilk gördüğümde tiyatro festivalindeydiniz. Ve sen oradan oraya koşturuyor, kıyafetleri dikmeyi bitirmeye çalışıyor, onlardan fırsat kaldıkça metin hakkında yeni fikirler üretiyor, daha sonra da bütün ekibi bir araya toplayıp oyunu düzeltiyordun. Hatta kaldığımız daireler karşılıklıydı. Her gün sabaha karşı 3 gibi uyuyor 5 gibi kalkıp kitap okuyordun. “

Sen nasıl bir manyaksın lan? Yani çok afedersiniz ama hangi normal insan evladı bunu yapar. Beni takip eder yani. Yoksa dedikleri şaşırtıcı bir şekilde eksiksiz doğru gidiyor. Ben de sorumluluk konusunda biraz manyak olabilirim. Yalnızca biraz tabii ki. İnandınız mı? İnanmayın.

“ Evet. Sorumluluk konusunda biraz fazla duyarlıyım. “

“ Yalnızca o değil. Kontrolcülüğünü bile kontrol ediyorsun. O ilk gün çalışmalarını gördüğümde hayran oldum. Daha sonralarda da hep seni gözledim. Ve sordum işte.”

Bu kesin West’in işi. West benim okuldan bir arkadaşım. Kendisi feminenlikte sınırları aşmış biridir. Ama ben hayatımda onun kadar mükemmel bir insan tanımadım. Anlayışlı, zeki, komik, kültürlü. Tabii ki benim arkadaşım olacak öyle biri. O söylemiştir okulumu falan. Ben pek kimseyle konuşmadım çünkü.

“ Ee ?”

Israrla tepki vermiyorum ki beni biraz daha övsün çocuk. Egom tavan şu anda.

“ Hep seni düşünmeye başladım. O her konuda bilgili oluşun,çizimlerin, yazıların… Hepsini izledim. Senin kadar zeki, kültürlü, eğlenceli bir insan nasıl olur bir türlü aklım almadı. Yaptıklarını yaparak anlamaya çalıştım seni. “

“ Gelip tanışsaydın? Bunca zahmete boşuna girmemiş olurdun.”

“ Kendimi bir türlü senin yanına yakıştıramadım. “

Sen ki tanrı parçası olmuşsun, kendini benim yanıma yakıştıramıyorsun öyle mi? Nerede kamera? Çocuklar tamam şaka yaptınız falan ama ayarını kaçırmayın.

“ Çok mu soğuk görünüyorum dışarıdan? Tanısan seversin valla bak. “

“ Tanımaya çalıştım işte seni. Ama hayatında bir yerim olması için senin yaptıklarını yapabilmeliydim. Başka türlü beni yanında tutmazdın biliyorum. “

Bir yandan bakarsak haklısın şimdi genç. Öyle bana bir şey katmayacaksan işin ne hayatımda?

“ Beni baya iyi tanıyorsun. İşin iyi yanı ben seni sınava kadar hiç görmedim. Bana fark ettirmeden bunu yapmışsan ne mutlu sana. “

“ Hayatım boyunca okumadığım kadar kitap okudum sayende. Kaç yaşından beri kitap okuyorsun? “

“ Bilmem küçükken annem bana kitap okurdu. Sayfalardan birini bile atlarsa orayı atladığını fark ederdim. O zamandan beri ezberden de olsa kitap okumaya başladım. Bilinçli olarak üçüncü sınıfta falan okumaya başladım diyebilirim. “

“ İşte bu yüzden sana yetişmem gerekiyor. Bana yardımcı olur musun? “

Ne yapayım kitapları okuyup sana mı anlatayım? Git oku işte. Bak benim geri götürdüklerimi alıp okuyormuşsun işte. Ne kadar yardım etmişim ben sana. Daha ne yapayım? Hayır bütün bunlar özel öğretmenin olmam içinse seni o kitaplarla döverim. Acımam valla.

“ Ne konuda yardım etmemi istiyorsun? “

“ Okumam için kitap öner. Her hafta bir tane. Böylece seni her hafta görebilirim. Hatta belki daha sıklaşır. “

“ Mesajla da söyleyebilirim kitap isimlerini. “

“ Bunu yapmayacak kadar sorumluluk sahibi olduğunu biliyorum. Seni araştırdım derken ciddiydim. O kadar ilgimi çektin ki oradayken senden başka kimseye bakmadım. Her sabah seninle uyanıp sen kitap okurken seni izliyordum. Hatta bir sabah kahve yapıp yanına gelecektim. Sonra yanına gelsem ne konuşacağımı bilemediğim için gelmedim. “

O kadar adım atmaya karar vermişsin dönülür mü o karardan he? Ayıp yani bu yaptığın senin. Üstelik nasıl da girişken bir bireymişsin. Hem dışarıdan o kadar da soğuk, o kadar itici gözükmüyorum bence. Bir daha düşündüm de kesinlikle gözüküyorum. Sokakta görsem suratıma bakmam. O kadar da kötü anlaşıyorum kendimle. Ama sen gel konuş. Ben seni değil dudaklarını dinliyorum zaten. Acaba öpsem mi? Şaşırır belki.

“ Yahu o kadar da kötü biri olamam. O sıra çok meşguldüm. Pek çok işi benim yapmam gerekmişti. Bir işin tam olmasını istiyorsan kendin yapmalısın felsefesiyle hayatı kendime zindan ediyorum. Ama her şeyi yapmayı da öyle öğrendim açıkçası. Küçük yaşımdan beri evde tek kalıyorum. Dışarıdaki çocuklar gibi oyun oynamayı sevmediğimden evde kitap okurdum. Her şeyi yapmayı teorik olarak kitaplardan öğrendim. Evet öylesine asosyal bir çocuktum. “

“ Asosyal değil benim gözümde mükemmel bir olgunluk. O yaşlarda ben dışarıda oyun oynayan gruptaydım. Eğer senin gibi olsaydım seni ilk gördüğümde seninle konuşurdum, şu an sevgilim olurdun. “

Sevgili dedi. Doğru duyduğumu düşünüyorum. Yani kulaklarım sağlam. Sevgili dedi değil mi? Hayır yanlış duyduysam uyarın beni.

“ Öyle mi? “

Şu an o kadar şaşkınım ki dışarıdan belli etmemeye çalışmak yeterince zor. Bir de uzun cümleler kurmaya çalışarak yoramam kendimi.

“ Evet. Sınav sonuçları açıklandıktan sonra belki ayrı kıtalarda olacağız. Gitmeden sana ne kadar hayran olduğumu bilmeni istedim. “

Yahu sen konuşuyorsun da her üç kelimenden ikisi “hayranlık”. Acaba “hayvan” diyor da ben mi “hayran” anlıyorum? Yok o kadar da değil. Bana hayvan demek için neden cafe kapatsın?

“ Ya şimdi Winston bence sen beni gözünde biraz fazla büyütmüşsün. Ben senin beni gördüğün gibi biri değilim, yani sanırım değilimdir. Çok fazla şeyle uğraşırım ama bütün bunlar beni düşünmekten uzak tutmasını umut ettiğim için yaptığım şeyler. Hepsi birer kaçış. Hepsi birer yalnızlık. Anlatabiliyor muyum? O yüzden benim gibi biri nasıl olur sorusunun cevabı çok basit. Beni takip ederek öğrenebileceğin bir şey değil. Benim gibi biri yalnız olur. Hayatı boyunca yalnız olur benim gibi olmak için. Sen olma, sana yalnızlık güzel olmaz. “

“ Sen de yalnız olmamalısın Pick. Sana Pick diyeceğim. Senin gibi biri yalnız olmamalı. O kadar uzun süre inceledim ki seni, davranışlarını, hareketlerini. Bütün bunlar bir kaçışsa, ben de kaçmak istiyorum. Seninle. “

“ Beni daha bugün tanımaya başlıyorsun dostum. “

Dostum mu? Pick ne yaptın sen allahsen? Dostum mu denir konuşmanın böyle bir noktasında. Hem bu nereye kaçacak benimle? Cebimde beş kuruş param yok Winston kusura bakma. Sana da bakamam hiç. Kendime zor yetiyorum. Ya çocuk sanki evlatlık al beni dedi.

“ Seni uzun zaman önce tanımaya başladım ben. Bugün doğru tanıyıp tanımadığımı kontrol ediyorum yalnızca. Ve pek de yanılmamışım. Çok sosyal olduğunu düşünmem dışında. Ama Pick kendini nasıl görüyorsun bilmiyorum. Nasıl görmen gerektiğini biliyorum. İzin ver sana göstereyim. “
Nasıl gösterecek acaba. Ayağa da kalktı. Halay falan mı çekeceğiz acaba?

“ Nasıl görm-“

Oha öptü! Kalktı ve beni öptü. Böyle eğildi falan öptü resmen. Pick ilk öpücüğün bundan geldi. Bugün hayatın boyunca unutamayacağın bir gün. İlk öpücük, tamam. Elim ayağım titriyor mu acaba? Dur o internette okuduğum taktiği uygulamayı unutmadım inşallah. Onu yaptıysam tamam benim olurmuş karşı taraf.

“ Sanırım yeterince açıklayıcı olmuştur. “

Oldu olmaz mı. Sözlük gibi mübarek. Nasıl aydınlandım nasıl bilgi sahibi oldum anlatamam. Mesela dudakların çok sıcak. Mesela öpüşmeyi okuyucuya uzun uzun anlatmamak daha güzel ve daha nicesi.

“ Daha önce kendime hiç bu açıdan bakmamıştım tabi.”

“ Dudaklar lens falan mı” diye sormama az kalmıştı.

“ Bundan sonra bu açıdan bakabilirsin. Yaptığın her şeyi mükemmel yapmak zorundasın değil mi?

“ Yapım böyle, elimde değil. Aslını istersen bu benim ilk öpüşmem. “

“ Benim de öyle. “

Hadi canım. İnanmam valla. Ben seni daha önceden tanısam zorla da olsa, sarhoş da etmem gerekse öperdim. Valla bak.

“ Teşekkür ederim Winston. “

“ Beni bu büyük kaçışında yanında destek olarak alır mısın Pick? Batman’in Robin’i gibi. “

“ Bir şartla. Aslında şunu iki yapalım. “

“ Nedir onlar? “

O suratındaki şaşkın ifadeyi nasıl da yakaladım ama. Sen çok iyisin Pick ya.


“ Birincisi asla ama asla tayt giymeyeceksin Batman’in Robin’i gibi. İkincisi beni evime bırakır mısın? “

2 Aralık 2013 Pazartesi

Pickwick'in Çilesi - Winstonla Tanışma ( Bölüm 25 )

“ Yoo ben gönderdim herkesi. “

O ne demek oluyor yahu? Ne demek ben gönderdim. Mafya falan mısın yoksa? Valla ne kadar yakışıklı olursan ol o işlerle uğraşıyorsan benden uzak dur gözünü seveyim çekemem.

“ Nasıl becerdin onu yapmayı? Ben yıllardır bunu yapmaya çalışırım asla başarılı olamadım. “

“ Burası annemin yeri. “

Merhaba o bol makyajlı abla dediğim kayınvalidem. Kusuruma bakmadınız inşallah bilemedim ben. Bu tanrı parçası güzelliğini sizden almış belli. Hehe. Pick şu an daha alçalamazdın. Kadınla sohbet etmeye başladın. Günlere de çağır istersen. Oğlunu verir belki senin kısırın tadına bakınca? Ne dersin oğlum?

“ Bu nasıl kapattığını açıklamıyor yalnız. Ama sağolasın. “

Yeteri kadar soğuk olursam öldürebilirim bence ben bu çocuğu ne güzel olur.

“ Pick sana bir şey söylemem gerekiyor. “

“ Mafya falan değilsin değil mi? “

“ Yok canım onu nereden çıkardın? “

Mekan falan boşaltıyorsun ne bileyim aklıma daha mantıklı bir düşünce gelmedi kusura bakma.

“ Ne bileyim mekan falan kapatıyorsun. Çok mafyavari geldi gözüme. Bir de yakışıklısın. “

He söyle söyle sıksın topuğuna bir tane dolanırsın ortalıkta. Gerçi ayağımdaki ayakkabıları bu kadar sevmemin bir sebebi de olabilecek en dayanıklı ayakkabı olması. Kamyon geçse üzerinden şekli bozulmuyor. İçindeki metallerdenmiş babam dediydi. Sık oğlum sık. Sekip sana dönerse çok gülerim.

“ Demek anladın. Gerçi şaşırmadım hayatımda gördüğüm en zeki insansın.”
Neyi anladım acaba diye düşünen bir deha. Gerçekten tam benim yapımı yansıtan bir tanım. Neyi anladım ben acaba?

“ Neyi anladığımı da anlayabilirsem işte o zaman kendime zeki derim. “

“ Pekala, Pick. Okuduğun okulu biliyorum. “

Aha okulumu basacak manyak herif. Ya ne olur bir kez olsun düzgün bir insan bulayım ben ya. Allahım yukarıda işler nasıl. Bir el atsan buraya hani. Bir kulun can çekişiyor mafyanın elinde.

“ Ee bu zaten sır değil ki. “

He aferin. Kafanın dikine git de korktuğunu düşünmesin Pick. O deliyse sen ondan delisin. Sen kime bulaştığını bilmiyorsun Winston efendi!

“ Yok canım o anlamda söylemedim. Sınava gireceğini duyduğumda sevinmiştim. Salona girer girmez o yüzden seni aramaya başladım. “

“ Evet parfümünü koklayarak odanın hangi tarafında olduğunu anlayabiliyordum. Güzelmiş adı ne? “

Konuyu değiştireyim de daha kişisel olursa anneme falan ulaşır bu manyak. Kadın yazık mafyaya bulaştığımı duysa üzüntüsünden kahrolur.

“ Yalom okuman benim açımdan güzel bir tesadüf oldu. Ayrıca Portishead dinliyorsun, Within Temptation dinliyorsun. Pek çok tarz ve pek çok sanatçıyı dinliyorsun. Senin için müziğin güzel olması önemli. Ve düzenli ritimler seni rahatsız ediyor. Ve inanılmaz derecede cesur birisin.”

Anneee! Bu benim bilmediğim bizde yaşayan bir kardeşim falan mı? Bana cevap ver kadın! Nereden biliyor bütün bunları.

“ Ayrıca Charles Dickens çocukluğundan beri en sevdiğin yazar. Sylvia Plath, Edgar A. Poe, Ted Hughes, Chuck Palahniuk , Anne Sexton gibi yazarlar ve şairler en sevdiklerin. “

İyi tamam da sen kimsin? Gelecekteki ben falan mı bu acaba? Eğer öyleyse çok mutlu olacağım. Benim gelecekteki tipimin bu olduğunu düşünsene. Uff! Dur yanlışlıkla gülümsedim. Ne yapayım şimdi üzerine alınacak. Tabii ki rahat bir tavır içinde görüneceğim.

“ Bütün bunları neden biliyorsun acaba? Hani rahatsız edici değil mi aklında bunları tutmak? “

“ Seni bir çok insana sordum. Kütüphaneden aldığın kitapları geri getirdiğinde ardından hepsini ben alıyordum. Yalom o yüzden okumaya başladım.”

Şimdi yandım. Ben geçenlerde “ Sevgilinizi Nasıl Elde Tutarsınız “ tarzı bir kitap okumuştum. Rezil oldum. Şu durumda bariz bir şekilde sapığım var ve ben okuduğum kitapla dalga geçmesinden korkuyorum resmen. Çok mantıklı Pickwick.


“ Niye sapık falan mısın? “

18 Ekim 2013 Cuma

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm 24 )

Ablacım ben de senin gibi onunla bugün tanıştım. Beni öpecekti öpmedi. Belki sonra öper diye bir yerlere gidiyoruz. Gelmek ister misin detayları öğrenirsin?

“ Burada tanıştım.”

“ Yakıştınız ama çocukla.”

İçimden “Ayyy seni yerim”  diyen bir Melisasu’yu susturmakta güçlük çektim açıkçası. Kadın böyle dedi ben nasıl mutluyum. O bile yakıştırdıysa olur bu iş. Gerçi ilaçların etkisi de olabilir. Onu da geçtim çocuk yakıştırdı mı beni kendi yanına o önemli. Benim düşüncemin hiç değeri yokmuş gibi konuştum. Olmaz öyle şey. Son sözü ben söylerim.

“ Teşekkürler.”

Ben kadının söylediklerini düşüne düşüne ilerlerken bahçeye gelmişim bile. Bir nevi ışınlanma benim için düşünmek. Bunu anladım. Neyse bulalım bizim çocuğu şimdi. O el kol sallayan Winston mu? Sen kime el kol yapıyon abisi! Dur Pickwick napıyorsun sen? Ne bileyim sinirlerim bozuldu herhalde. Git bari yanına da indirsin kollarını.

“ Nereye gidiyoruz şimdi?”

Neden bu kadar soğuk konuşuyorum hiç anlamıyorum. Benden kaynaklı bir sorun bu. Ama neden en ufak bir fikrim yok. Benim yapım böyle sanırım.

“ Bildiğim güzel bir mekan var. Oraya götürmek istiyorum seni. “

Şşt alo sen ne biçim konuşuyorsun? Ya bir dur kabadayı Pick. Çocuk güzel bir teklifte bulundu. Belki öpecek seni. Bu kadar da saf düşünür bir insan. Saniyesinde kendimden utandım.

“ Gidelim bakalım. “

Yolda giderken bu bana bakıyor ya böyle sinirlerim iyice geriliyor. Yahu bir insan neden sürekli bakar? Ben bakmam mesela. Neden karşımdakini rahatsız edeyim? Dur ben de bakayım belki o da hatasını anlar. Bakıyorum bakmasına da bu hala bakıyor. Ben gözlerimle soydum bile çocuğu, o kim bilir nerelerdedir. Şimdi bir direğe, ağaca falan çarpsa da ilerde çocuklarımıza anlatacağımız hikaye çıksa. Ne diyorsun sen ya? Evlendin kendi kendine. Gerçi şimdi kim olsa evlenir bu çocukla. Şu parfüm için bile yurtdışına kaçar evlenirim yeminle. Gerçi ben de parfümün çıktığı ülkeye gideceğim sınavdan sonra o gelsin benim peşime banane. Gelir mi acaba? Ben bir davet edeyim ne olur ne olmaz. Pickwick kendi kendine sohbet ediyorsun iyi hoş ama çocuk seninle konuşmaya çalışıyor sanırım. Ona da bir ara cevap ver olur mu oğlum?

“ Pekala Winston, nereye gittiğimizi söylersen güzel olur artık. İnsan sayısı arttıkça ayaklarım geri geri gitmeye başlıyor çünkü. “

“ Geldik zaten dostum. Hemen şurası. “

O kadar kendinden emin bir el hareketiyle gösterdi ki gideceğimiz yönü, ben o tarafa değil de suratına bakakaldım. Sonra akıl ettim yürümeyi. Siz düşünün artık. Neyse ilerlerken baktım bir apartmandan içeri giriyoruz. Hadi oğlum Pick göster kendini. Seni evine getirdi resmen. İlk öpüşme olayları falan. İnternetten bir daha mı baksaydın acaba “ Öpüşme Nasıl Olur “ diye? Yok şimdi görür falan dalga geçmesin çocuk. Öpüşmeyi nasıl bilmem ben sonuçta değil mi? Aynada kendimi öptüm sayılır mı ya?

“ Burası çok güzel bir yer. Zemin kattaki dairenin içinden apartmanın bahçesine çıkılıyor. Cafe orası. Anladığım kadarıyla kalabalık ortamları sevmiyorsun o yüzden buraya getirdim seni. “

Bu bana yapılır mı? Tuttun evine götüreceğini sandığım bir apartman bahçesine mi getirdin yani beni? Bunun için mi bu kadar heyecan yaptım ben? Söyle bana cevap ver! Bütün umutlarımı yıktın, hayaller kurmuştum oğlum ben. Öpmedin de zaten. Orada mı öpecek burada mı diye düşünmekten az kaldı kendim kendimi öpeceğim ve bu acıya bir son vereceğim. Yeter arkadaş bir öpücük için bu kadar yorulmaz insan. Bandanam kaydı yürürken. Ne için? Söyle ne için? Ben söyleyim, belki öpersin diye. Öptün mü? Hayır. Öpsene!

“ Güzel bir yere benziyor. “

He aferin Pick. Aferin oğlum. İçindeki şeylerin hiçbirini yansıtma dışarı. Aman kırılır birileri. Gerçi bu çocuk kaçarsa seni döverim Pickwick. Yeminle bak.

“ Öyledir, sen geç otur ben hemen geliyorum. “

Oldu be abicim. Sen geç ben geliyorum ne demek? Benimle beraber oraya yürümeye falan mı utandın ne yaptın sen? Neyse ya sabır de Pick, geç bir masaya. Göbeğini de içine çek millet bacağının inceliğine aldanıp zayıf sansın seni. Hadi aslanım yaparsın sen.

“ Heh buradasın Pick. Bak bu senin için. “

Ney benim için? Göremiyorum. Gösterdiği yöne bakıyorum ama adamlar da benim bakışlarımdaki boşluk kadar boş bir şekilde bana bakıyorlar.

“ Çok teşekkür ederim ya hiç gerek yoktu. O her neyse tabii. “

Dalga geçmiş gibi oldun ama ne yapayım. Adam utanmasa benimle aynı oksijeni soluyabilirsin izin veriyorum diyecek.

“ Birazdan göreceksin dostum. “

İnşallah artık. Yoksa iyice kafayı yerim ben. Meraktan şu anda bile ölebilirim aslında. Bakayım dışarıdan belli ediyor muyum.

“ Ben bir lavaboya gitmem lazım ne tarafta? “

“ Geldiğimiz yerden içeri gir sağ tarafta dostum. “

Bir daha dostum de de kafandan aşağı kezzap dökeyim. Yeminle şeytan diyor ki şu ayağındaki ayakkabıyı çıkar vur ağzına bir tane de ben iyi bir insanım işte. Neyse bakayım merakım, heyecanım belli oluyor mu diye. Nerede şu lavabo onu da anlayamadım ki. Aha şurası sanırım. Saç tamam, üst baş tamam, dişler tamam. Olsun ben yine de fırçalıyım. Malum hala öpebilir. Heyecan belirtileri var mı? Yok. Bizim adliye abla gibi suratım. Oh iyi hadi çıkalım.

Ben mi insanları çok çok gördüm girdiğimde yoksa hepsi birden gitmişler miydi? Bahçede bir tek bizim tanrı parçası vardı resmen. İşin garip yanı bana boş boş bakan herifler ve kasadaki bol makyajlı abla da yoktu. Kapandı da beni mi bekliyorlar acaba?


“ Geldim gelmesine de kapandı mı cafe? “

13 Ekim 2013 Pazar

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm 23 )

Yavrum ya bir de saf.

“ 3,6,7 ve 15. soruların yanlış dostum. Düzelt istersen. “

“ Teşekkür ederim. Tekrar bakarım. “

“ Benden geçir. Bu sınav baban için madem bu kadar önemliyse. “

Hiçbir şey demeden yanlış sorularını düzeltti benden sonra benim olduğum soruya kadar geldi. Tabi ben o arada ilk bölümü bitirmiştim. İkinci bölüm için yine o boğuk Sinan Akçıl ses tonlu adamın anonsunu beklemem gerekiyordu. Bütün soruları geçirmedi çocuk. O kadar yüzsüz değilmiş demek ki. Aferin.
Neyse baktım bizim çocuk da bitirdi. Artık oflamaya başladım ki diğerleri de bitirdiğimi anlasın heyecan yapsın. Ne kadar kötü bir insanım ben ya. Yani özümde çok iyi bir insanım bence belli etmiyorum. Ben bunları düşünürken Winston bana bakıyordu. Niye bakıyordu ki? Yani tamam kafamda bandana var kırmızı bildiğin ama yani o kadar da dikkat çekici değil. Bakmasana oğlum sinirlerim bozuluyor. Bu bakmaya devam ederken beklenen ses geldi tabii.

“ Birinci bölümü kapatıp ikinci bölüme geçebilirsiniz.”

Sağolasın umarım bu bölüm biraz daha zor olur da Winston dostum biraz daha kopya çeker benden. Verdiğim her kopyayla çocuk bana daha bir yakınlaşıyor. Bu bölüm de test kısmı. Yahu arkadaş nereye “am “ nereye “ is “ koyacağım sorulur mu? Kim hazırladı bu soruları ben derhal onunla görüşmek istiyorum. Getirin bana onu. Zor olmalıydı bu sınav. Hava atabilmeliydim insanlara. “ Hmm canım evet çok zordu. Kaç mı yaptım? 61 puan aldım. “ diyebilmeliydim. Bu bölümdeki soru sayısı da çok azdı. Otuz soru vardı ve bize verdikleri süre bir saatti. Ben ilk yirmi dakikasında bitirdikten sonra döndüm Winston’un kağıdını incelemeye. Doğru, doğru, doğru, oha senin İngilizce öğretmenin kimdi? Durur muyum hemen söyledim.

“ Winston, 4. Sorun yanlış. Kusura bakma söylüyorum ama yanlış anlama beni. Yardımcı olmak için söylüyorum. “

“ Yok sorun değil, çok teşekkür ederim.”

Ama sen de hep teşekkür ediyorsun be çocuk. Gelip de demiyorsun ki ben bunu bir öpeyim teşekkür olarak. Ayıp senin yaptığında. Bak bu sınavın sonucunda belki ayrı kıtalara düşeceğiz. Biraz takdir et.

“ Sanırım bu bölümü kendim yapabildim. “

Çocuk bunu diyene kadar onun beni öptüğünü düşünüyordum. Hiç yorum yapmadım kağıdına. Banane beni öpene kadar cevap vermeyeceğim. Desem de cevap verdim yine. Pickwick duramaz konuşmadan.

“ Tebrikler. “

Bu sefer o ses erkenden geldi. Ben baya bir sevişme senaryosu kurmuşum demek aklımdan. Kim kurmaz ki yanımdaki çocuk seks abidesi. Nasıl güzel kokuyor.

“ Üçüncü bölüme geçiniz. Beş soru var kendinize göre cevap veriniz sorulara. Cümle yapınız ve gerekli durumlarda konuşma becerinizi ölçmek için sorulmuş sorulardır. “

Oley be. Sonunda güzel bir bölüm. Heyecanla açtım sayfayı ilk soruyu görür görmez bütün hayallerim suya düştü.

“ How are you? “

Böyle bir soru mu olur? Böyle bir sınavda sora sora bunu mu sordunuz? Adımı soraydınız keşke. Daha zor yazması. Neyse çok yaratıcı bir şekilde cevap verdim beş soruya da. Ve sonunda sınavı bitirdim diye kapattım kitapçığı. Sonr beş dakika kalmıştı. Baktım Winstonu’un kağıda kelime hatası arıyorum. Birkaç tane vardı onlar konusunda uyardım. Son dakikada o da yetiştirdi. O kısımdan kelime hatası yoksa hiçbir sorun yaşamaz diye düşünüyorum. Neyse sınav bitti çıkıyoruz. Ben montumu giymeye çalışıyorum falan. Baktım bu geldi yanıma.

“ Sınav için gerçekten çok teşekkür ederim. Biliyorum kendim yapmadığım için bana bir faydası yok ama babam bir kez olsun benimle gurur duyabilir. “

“ Demek ki sana da faydası olacakmış. Sorun değil herkes kopya çekti zaten. O halde sonra görüşürüz. “

Dedim ama görüşmeyeceğimize dair içimde büyük bir his var. Neyse tam gidecektim ki tuttu beni. Aha dedim o beklediğim öpüşme sahnesi geliyor. Hazırla kendini Pick. İlk öpüşmen olacak. Dudakları ıslatıyorduk değil mi?

“ Dostum sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. “

Dedi ve sarıldı bana. Beklediğim şey bu değildi. Hani o romantik öpüşme? Ben ondan sipariş etmiştim yanlış göndermişsiniz. Alın bunu değiştirin. Çok da sıkı sarılıyor. Dur oğlum millet yanlış anlayacak. Ayrıl artık ayrıl! Ben anneme bile bu kadar uzun sarılmamıştım.

“ Önemli değil de artık bıraksan beni? “

“ Kusura bakma ya gerçekten mutluyum. “

Evet suratındaki o çarpık gülüşten anlayabiliyorum onu.

“ Gülüşünden belli oluyor zaten. Neyse yardım edebildiğime sevindim. Ben artık telefonumu almaya gitmeliyim kadın dengesiz davranıyor bana karşı. “

“ Tanıştığıma gerçekten sevindim. Görüşürüz.”

“ Emin ol bir ara görüşürüz. “

“ Sen böyle dedin ya içime kurt düştü. Hadi gel biraz takılalım. Bir yerlere gider kafa dağıtırız ne dersin? “

Bak işte şimdi o ilk randevunu kopardın. Ne mi derim? Atlarım bu teklife. Hatta senin üzerine de atlayabilecek bir potansiyele sahibim ama atomun içindeki nötron gibi sakin durabilme yeteneğim var. İçimde Rio Festivali yaşanırken dışımda Ortodoks kilisesinin cemaati ifadesi var.

“ Birkaç saat takılabiliriz sanırım. Bekle telefonumu almalıyım.”

“ Dışarıda bul beni.”

Emredersin paşam. Başka bir isteğin var mı? Ayağın falan yıkanacaksa hiç sorun değil yıkarım. Manyak mısın oğlum sen? İki dakika beklesen burada ölür müsün? Bu oyunlara hiç gerek yok. Ne o öyle ağaçlar arasında birbirini yakalamaya çalışma rolü yapan Yeşilçam yıldızları gibi. Hiç yoramam kendimi ben çıkarım dışarı beni görür yanıma gelirsin. Bu işleyiş böyle gider. Ben bunları düşünene kadar o gitmişti tabii.

“ Ben telefonumu alabilirim artık. Teşekkürler tuttuğunuz verdiğiniz için. “

Dur gülümseyim de kadın yine betona döndüyse bile yumuşasın. Benim gülüşümle de yumuşamaz ki.


“ Al tabi canım. Yanındaki çocuk kimdi? “

6 Ekim 2013 Pazar

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm - 22 )

“ Dostum, Pickwiiick. Hadi sınav başlıyor. “

Yaka kartım yetmezmiş gibi bir de bu bağırıyor adımı. Üstelik önüne dostum ekleyerek bağırıyor. Yahu çocuk insanlar adımı bilsin istemiyorum, onu geçtim insanlar seninle dost olduğumu bilsin istemiyorum. Aşkım de – çok itici de olsa- ne bileyim böceğim de. Dostum ne. Daha yeni tanıştık. Merhabalar mahkeme duvarı. Ben telefonumu bırakacaktım. Ailemden kimse gelmedi. Hatta benimle kimse gelmedi. Niye dersen inanın ben de bilmiyorum. Derin bir çocukluk acısı bu bende. Anlatayım mı? Yok bence de anlatmayım.

“ Şey ben yalnız geldim de buraya telefonumu buraya bıraksam olur mu?”

“ Normalde olmaz ama senin için yaparım bir şeyler. Bırak hadi gir salona. Ben de formları getireceğim şimdi.”

Güldü kadın bana. O iki saattir dalga geçtiğim, beynimde itip kaktığım kadın gülümsüyor. Gizlice antidepresan falan mı içti acaba? Neyse ilaç onun saygı duyarım. Ama arkamdan bıçaklarsa falan o bıçakla ona neler yaparım neler. Neyse içeri girdim herkes bir arkadaşıyla dip dibe oturuyor. Anladım oradan kesin bir kopya olayı olacak. Neyse ben gideyim şöyle biraz arka köşelere de kimse gelmesin yanıma. Kopya çekti dedirtmem ben kendime. Sakin sakin ne güzel ilerliyordum ki bir ses adımı haykırmaya başladı adeta.

“ Pickwiiiick. Pickwick dostum gel sana yer ayırdım. “

Köpek miyim oğlum ben? Gel deyince geliyorum falan. Dostum diye de bağırma artık ya. İnsanlar dönüp bana bakıyor. Bu ikisi nasıl dost olur anca şu gözlüklü olan yakışıklı olanın sevilmeyen üvey kardeşi falandır diyorlar ben anlıyorum onu.

“ Sağolasın. Ben şurada bir yer bulmuştum ama burası da olur. “

“ Yanıma otur istedim. Böylece sınavdan çıkarken aniden gidersen görebileceğim. “

Niye takip mi edeceksin? Otur sınavını çöz çocuğum.

“ Sıkı takipçiyim diyorsun? “

“ Takıntılı bir kişiliğim var. İnsanına göre değişiyor. “

“ Adamına göre muamele diyorsun yani. Ne şanslıymışım takıntılı kısmın bana denk geldi. “

“ Gerçekten öylesin. Hehe. “

Ya çocuk gülmesene öyle. Benim burada en yüksek puanı yapmam gerekiyor. Buradan gitmem gerekiyor. Sen bana öyle gülerken ben nasıl “ My name is “ öbeğinden öteye geçebilirim acaba? Aha geldi benim dengesiz ablam. Formları dağıtıyor. Yanıma geldiğinde durdu ikimize baktı göz kırptı sonra bana. Ben bile olayı anlamakta güçlük çekiyorsam, yanımdaki tanrı parçası hayatta anlamamıştır.

“ Evet arkadaşlar. Sınav beş dakika içinde başlayacaktır. Salon kameralar tarafından izleniyor. Gözetmen bulunmayacak sınav boyunca. Salondan ayrılmanız kesinlikle yasaktır.”

Eyvallah ablacım. Bu canını yediğimin çocuğu yüzünden tuvalete de gidemedim. Neyse sen alışkınsın Pick. Tutarsın kendini. Paris’te okumak söz konusu bak. Bu arada evet en yüksek puanlı yer Paris. Hedefim de orası. Buradan tüm arkadaşlara başarılar diliyorum. Umarım hepsi kusar. Ne başarılar dileyeceğim. Ben gideyim bir tek.

“ Salonda kamera yok. Öylesine söylüyorlar onu. Geçen yıl herkes kopya çekti. “

“ Paylaştığın için sağol, kopyaya ihtiyacım olmamasını tercih ederim.”

O anda gaipten gelen bir ses konuştu;

“ Sınava başlayabilirsiniz. “

Eyvallah abi. Ben kitapçığı açabilirsem başlayacağım tabii. Heh oldu. Bakalım. Bunlar hep boşluklara kelime yerleştirme ya. İlk başlar çok kolaydı tabii bana da moral geldi. Duruşumdan da belli oluyor sanırım. Sandalyenin çivisi batıyormuşçasına dik oturmaya başlamışım. Bir ara su içeyim diye durdum yaklaşık olarak 67. soruda falandım yarım saat geçmişti yalnızca. Çevreye bir bakındım ki acınası. Herkes sözlük çıkarmış, ne bileyim birlikte çözüyorlar falan. Onlar adına ben utandım. O sırada bizim tanrı parçasına bakayım dedim. Çocuk daha 20. soruya gelmemiş ve dört sorusu yanlış. Ne yapsam diye düşündüm bir süre. İçimden tabi çocuğu nasıl uyarsam da kopya versem diye düşünüyorum. Bahaneyle bacağını mı okşasam acaba? Yok artık Pick. Tecavüzcüler gibi o nasıl hareket. En son dayanamadım vurdum ayağına.


“ Ne oldu Pickwick? “

24 Eylül 2013 Salı





 Arkadaşlar biliyorum Pickwick değil ancak Ege Üniversitesi şu sıralar yoğun bir zamanda. Bildiğiniz gibi KYK yurtları kız/erkek olarak ayrılmış.  Bu durum pek çok arkadaşımızı mağdur duruma soktu. Pek çok arkadaşımız okullarından çok uzak yurtlara gitmek zorunda bırakılıyor. Bu durum herkesin ilgisini çekiyor olmalı. Elime geçen bu kağıt parçası elime tutuşturuldu ve gerçekten çok açıklayıcı.  Bu durum öğrenci mağduriyetidir. Eminim ki bloğumu takip ediyorsanız böyle bir konuya sessiz kalmayacaksınızdır. Ege Üniversitesi'nde mağdur olan arkadaşlar adına gerçekten üzgünüz ve her zaman yanındayız.

21 Eylül 2013 Cumartesi

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm 21 )

“ Gelecek belirsiz bir olgu. Bakarsın olur. Bakarsın buradan çıkınca seni bir daha görmem bile. “
Pick ne yapıyorsun sen oğlum? Niye felsefeye bağladın sen şimdi. Birazdan gerçekliğin varlığı hakkında dört sayfalık bir kompozisyon hazırlamaya başlayacaksın resmen.

“ Tabii haklısın. “

Bak çocuğu bile sıktın şimdiden. Dur hiç beklemediği bir şey yap ki dikkati sana gelsin. Sağ arkamdaki çocuğu kesiyor galiba gözleri orada.Ben de kesmiştim. Ne yapsam ki acaba.

“ Tabii eğer istersen numaramı vereyim böylece gideceğin zaman haber verirsin oradaysam görüşürüz. “

Ne diyeceğini beklemeden hızlıca bir kağıda numaramı yazıp önüne uzattım ve bir şey söylemeden kalktım masadan. Bence bir sigarayı hak etmiştim. Tam giderken bari çocuğu da çağırayım belki kendini zehirlemeyi seven biridir diye.

“ Sigara içmeye çıkıyorum gelmek ister misin? “

“ Geliyorum telefonumu alayım babamdan orada bulurum seni. “

İlk randevunu kopardın oğlum. Saçmalama ne randevusu sigara içmeye bahçeye çıkacaksınız bunun neresi randevu. Gerçi kendim adına cidden büyük bir adım attım ve numaramı verdim. Daha ne yapayım? Acaba bahçeye çıkar çıkmaz üzerine mi atlasam çocuğun? Yok artık o kadar da değil Pick. Bari gazozuna ilaç falan kat yani öyle hayvan gibi dalma çocuğa. Ya da bekle kendi isteğiyle gelir sana. Pickwicksin sen bu kadar düşünme. Bu söylediğim nasıl bir çelişkiydi acaba.

“ Hey. Telefonları almıyorlarmış içeri o yüzden babama vermiştim. Seni bulmak zor olmadı. Baya uzunmuşsun. “

Harbiden dikkat ettim de Winstondan uzundum.

“ Ayakkabıdandır. Ben girişteki mahkeme duvarına bırakacağım telefonumu sınavdan önce. “

“ Her neyse kaydettim seni. Pickwick değil mi yazılışı adının? “

“ Evet. “

“ Anlamı ne? “


Cennete düşen ilk ayaklı felaket tanesi. Ne bileyim ben bunu arkadaş. Hiç bakmadım ki adımın anlamı nedir.

“ En ufak bir fikrim bile yok. “

“ Pekala bundan sonra oraya gittiğimde sana mesaj atacağım. “

Mesaj mı? Fakir misin oğlum? İnsan bir hava olsun diye ararım falan der de aramaz. Neyse mesajla da yetinebilirim sanırım.

“ Ben de gideceğim zaman ararım haberleşiriz. “

“ Anlaştık. Yalom okuyan biriyle aynı anda kitap okuyacağım. Hoş bir şey bu. “

Abartmasan adamı artık? Anladım okudun sevdin falan ama o kadar da abartmana gerek yok. Adam gereksiz asılmalarına araç olduğunu öğrense peşine kiralık katil takar oğlum. Başka kitaplar da okuyorum ben. Aslında bakarsan fazla fazla kitap okuyorum ben. Arkadaşım yok da.

“ Bu o kadar büyük bir ayrıcalık değil ki. Kitapçılarda satılıyor sonuçta kitap. “

“ Ama ilgilenmeyen birisi pek almaz. “

“ Neden bu kadar övüyorsun peki onu açıkla.”

“ Yazım tarzı hoşuma gidiyor. Ayrıca konu olarak da ilgimi çeken bir şeyi işliyor. “

“ Sen öyle diyorsan. “

Artık yaksak sigaralarımızı da sınavı olup gitsek dostum? Bence çok güzel olabilir. Dur ilk hareketi benden bekliyor galiba. Ya bu çocuk da ne pasif çıktı ya. Yani o anlamda pasif değil. İlk hareketlerin hepsi benden gelecekse ne anladım ben bu flört olayından. Gerçi flört içinde bile değiliz ona göre. Olsun o Pickwick’in nasıl biri olduğunu bilmiyor daha. Çıkardım çantamdan paketi sonra çocuğa baktım böyle. Acaba uzatsam mı uzatmasam mı? Çocuk sigara içen bir tip gibi değil. Ben de sigaralarını ortalığa saçan bir tip değilim zaten. Ama dur eğer flört ediyorsak ne olur ne olmaz. Pintiliği bırak Pick.

“ İster misin ?”

“ Ben aslında çok içmiyorum ama alayım seninle keyifli olabilir. “

Ne o orgazm sigarası mı sandın bunu? Seninle keyifli olabilir ne demek yahu? “ Ben aslında çok içmiyorum” da çok büyük bir yalandır ayrıca. Daha önce ağzıma yanlışlıkla değdi de babam kızar diye ağzıma kezzap döktüm demektir onun anlamı.

“ Tamam getir de yakayım. Daha önce pek içmişe benzemiyorsun aslında.”

“ İçmedim zaten. Deneyimsiz görünmek istemedim. Hehe.”

Hehe mi? O nasıl bir gülüştür lan? Hayır şokuma verin lütfen lan falan dedim ama. Hayatımda ilk kez hehe diye gülen biri gözüme bu kadar güzel göründü. Ne desem bilemedim ben de otuz bir dişimin tamamını açarak karşılık verdim. Çok mu kaçtı acaba? Yok Pick sen bir daha gülme mümkünse. Sana neden at gibisin dediklerini şimdi anladım. Lanet olsun çocukla olacağı varsa bile bu saatten sonra olmaz.

“ Yerinde olsam hiç başlamazdım. Ben mesela öylesine içiyorum. Ortamdan çıkmak için bahane oluyor. “

“ Mantıklıymış gerçekten. Bundan sonra ben de deneyebilirim. “

“ Daha beş saniye falan önce başlama dedim yahu.”

“ Çok geç beni sigaraya başlattın. “

Banane oğlum. Zorla ağzına tıkmadım ya sigarayı. Annemler küçükken çekirgelerin ağzına süpürgelerin tel tel olan kısmı var ya ne deniyor adına unuttum. Ondan tıkıp yakarak sigara içirirlermiş hayvanlara. Ben de öyle mı yaptım sana söyle bana Winston? Beni öyle biri olarak mı tanıdın sen? Annenin çocukluk travmalarını da anlattığına göre Pick, bitir o sigarayı da içeri gir. Adliye bacı sana bakıyor.

“ Kendi isteğinle aldın. Zorlamadım ben. Hadi ben geçiyorum salona yoksa şuradaki kadın bana arka sokakta tecavüz edecekmiş gibi bakmayı kesmeyecek. İçeride görüşürüz. “

Yine çocuğu orada bırakıp gittin. Aferin sana Pickwick iyi yaptın. Bunun gibi tipler ulaşamadığını ister değil mi ? Gerçi bunun seni istediği bile belli değil. Sen kendi kendine gelin oldun, güvey oldun, kaynana oldun kendine eziyet çektirdin, hatta onu geçtim düğün davulcun bile oldun resmen. Çocukta en ufak bir flört belirtisi yoktu beklide. Biliyorsun düşüncelerin sana neler yaptırıyor. Neyse sınavda da bunları düşünmesen iyi edersin. Çok iddialı başladın güne çünkü.

12 Eylül 2013 Perşembe

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm 20 )

Bu çocuk beni nereden tanıyor? Bu çocuk kim? Hayatıma böyle bir doğa harikası girse kesinlikle hatırlarım. Acaba çirkin arkadaşına beni ayarlamak için takip mi ediyor? Ya da bence beni cazibesiyle kandırıp yurtdışına kaçırıp pasaportumu elimden alıp beni satacak. Niyeti bu kesin. Bu düşünceler içinde boğulurken kadının bir başkasına da bana söylediklerini duydum. Ve işte o zaman anladım her şeyi. Yaka kartım vardı. Ve Pick artık içinden bu kadar konuşmayıp dışından da konuşmaya başlasan iyi edersin çocuk bakıyor.

“ Evet ben de Pickwick. Memnun oldum Winston. Ve kitap okuyorum. “

Niye tersliyorsun ki tanrı parçasını? Ama şöyle de bir gerçek var yani o çocuk çok heteroseksüel kokuyor. Bana bakmaz yani neden terslemeyesin? Olsun sen yine de tersleme.

“ Evet görüyorum ve kusura bakma. Biraz heyecanlıyım da konuşmak iyi gelebilir. Yalom okuyan biri psikolojiden anlar diye düşündüm. “

Demek o da okumuş. Bu iyiye işaret.

“ Öyle olsun bakalım. Dinliyorum anlat derdini. “

Sıkılgan bir tavırla kitabımı kapattım. Kendini ağırdan sat dedikleri şey bu olsa gerek. Gerçi benim de hafif hiçbir yanım yok ki. O düğünlerde ağırlığınca altın takılan yerlerde gidip evlensem benden sonraki üç jenerasyon çalışmadan yaşayabilir o parayla.

“ Ya dostum bu benim sınava ikinci girişim. İlk girişimde herhangi bir yere gidebileceğim bir puan bile yapamadım. Babamın benden büyük beklentisi var. Ve ben bu yıl da hiçbir şey yapamayacağım. Bir türlü anlayamıyorum çünkü. “

Dostum mu? Daha az önce tanıştık yüzü güzel yüzsüz çocuk. O kadar hızlı gitmeyelim bence. Önce bir kahve ısmarlasaydın.

“ Anlıyorum ama sınava giren kişi sensin. Yani en azından yaka kartını takan sensin. Babanın olayın içinde olmadan baskı kurması çok saçma bir tutum gibi görünüyor. “

“ Biliyorum, o öyle biridir. Çok hırslı biri. “

Saate bakıyorum daha bir saat var. Yandın Pick bir saat boyunca baba sorunları dinleyeceksin.

“ Dediğim gibi bu onun karışacağı bir şey değil. O yüzden kendi yapamadığını sana yansıtıyor. Anlıyormuş gibi görün ama hiç umursama. Her zaman işe yarar. Sen rahat ol sınav kolay oluyor.”

“ Sanırım İngilizcen gerçekten iyi. Ya da çok soğukkanlı birisin.”

“ Düşünmüyorum sadece. “

Resmen yalan söyledin çocuğa Pick. Sen düşünmüyorsan diğer insanların böyle bir kabiliyeti bile yok. İngilizcem iyi desem çocuk üzülecek ama ne yapayım. O güzel dudaklar üzülmeye değmez. Bak gergin gergin duruyorlar. Neyse odakla Pickwick. Çocuğu porno izlercesine inceleme.

“ Aslında en iyisini yapıyorsun. Ben de deneyeceğim. Ayrıca teşekkürler dinledin en azından. Peki kaçıncı sınıfsın? “

İşte korkulu rüyam olan soru. Bu çocuk kesin lise son falan. Ben daha lise üçteyim gerçi boylarımız eşit bence. Bir de benim ayağımda asker postalı var. Taşırken zorlanıyorum beş tonluk ayakkabı ama boyumu baya uzun gösteriyor.

“ Lise üçteyim henüz. Ya sen? “

“ Ben de öyle. Çok garip genelde yaşıtlarımın hepsini tanırım. Kafelerde falan pek takılmıyorsun sanırım. Yoksa kesin tanırdım.”

Birincisi o senin kafelerde falan dediğin yerler benden sorulur. Sen bana asosyal mi demek istiyorsun? İkincisi seninle ben nasıl aynı yaşta oluruz? Utanmasan askere gideceksin hala lise üçteyim diyorsun. Yok ben inanmıyorum buna.

“ Bazen takılıyorum. Canım istediğinde. Yalnız başıma dışarı çıktığımda kafeler çok sıkıcı geliyor. O yüzden hiç görmemişsindir beni. “

“ Olabilir. Ben de bazen kitap okumaya bir yere gidiyorum. Çok garip tipler oluyor ama kitap okumak için ideal. Şu merkeze gelirken lisenin oradaki park. Biliyorsun değil mi? “

Bilmez miyim tüm haftasonlarımı orada geçiriyorum. Üstelik kitap okurken. Kitap okuyanları da keserim. Görmüş olmam lazım yani. Ama yapılmaz bu bana.

“ Ben de genelde haftasonları oraya giderim okumaya. Karşılaşmamamız tuhaf. “


“ Bundan sonra karşılaşırız belki? “

10 Eylül 2013 Salı

Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm - 19 )

Bu öğrenci değişim programı gibi bir programın sınavıydı. Ben de o zamanlar tam ergen bir Pickwicktim. Yine çok sosyaldim falan ama yaşadığım şehir bana dar geliyordu. Buradan gideyim de gerekirse Filipinler bile olur modundaydım. Sınavdan sonra bu kararımdan dolayı kendimden soğudum gerçi ama olsun. Neyse işte sınavın yapılacağı binaya giriyorum. Belgeleri uzattım kadına, kadının surat da mahkeme duvarı gibiydi maşallah. Yüzüme bakmadan aldı belgeleri.

“ Adın Pickwick mi? “ dedi.

Ben öyle melül melül bakıyorum suratına. Neden sordu acaba orada fotoğrafım da kimlik fotokopim de var. Biz böyle bir süre bakıştıktan sonra mecburen cevap vermek zorunda kaldım kadına.

“ Evet adım Pickwick. “

“ Sonucuna göre gitmeyi tercih edeceğin ülkelerin listesi verilecek. Sınavdan çıktıktan 45 dakika sonra sonuçları ve listeyi alabilirsin. Al bu giriş kartın yakanda takılı kalsın. Herkes adının Pickwick olduğunu öğrenir böylece. “

Yahu ben bunu niye isteyim ki. Ben gerekli olmasa adımı sana bile söylemezdim abla. Sanki iş çıkışı illegal güreş gösterisine gidecekmişsin gibi bakmasaydın da söylemezdim gerçi. Ama ne yapayım korktum ben de. O zamanlar küçük bir Pick’im zaten. Yakama taktım kartı ama bendeki heyecan sıfır. Millete bakıyorum ağlayanı var, titreyeni var, korkuyla son kez tekrar yapanlar var. Çok komikti. Neyse geçtim bir masaya, iki sandalye vardı. Ben de dedim bu manyaklardan biri oturmak ister falan koyayım çantamı. Sanki herkes peşimde. Herkes benimle oturmak istiyor. Bendeki triplere bakın. Ben tabi yaklaşık bir buçuk saat önceden gitmişim oraya. Öylece dalmış kitabımı okuyorken bir parfüm kokusu aldım. Ama nasıl bir koku. Daha önce hiç böyle bir parfüm görmemiştim sahibini arıyorum ama halim vurulan ceylanı arayan 80 yaşındaki halsiz av köpeği gibi. Belli etmeden etrafı kokluyorum falan göremedim sahibini. Kitaba geri döndüm birkaç sayfa okumuştum ki o parfüm kokusu yine geldi. Hiç istifimi bozmadım bu sefer. Odaya bakındım iyice kalabalıklaşmış ben yine burnumdan kıl aldırmıyorum. Birden kitabımın üzerinde bir gölge belirdi ve aynı anda o parfüm kokusu. Allahım dedim ölüyorum. Bakmadım bile kim gelmiş diye. İçimden dua ediyorum ne olur yakışıklı biri olsun diye. Sonra o kişi konuşmaya başladı.

“ Yalom okuyorsun demek. “

“ Evet, ilgimi çekiyor. “

Ben hiç kafamı bile kaldırmadan kitaba bakarak cevaplıyorum tabii. Belki çok yakışıklıdır ve suratımı görünce korkudan kaçar diye korkuyorum.

“ Pekala, odadaki tüm sandalyeler dolu. Senin için de sorun olmazsa senin masana katılabilir miyim? “

“ Öncelikle ne olursun bu kadar resmi konuşma. İş mülakatında gibi hissettim kendimi. Buyur geç çantamı alayım. “

Bak bak bendeki rahatlığa bak. Tabi atladığım kısım da çocuğun suratına bakarak söyledim bunları. Ve adeta gözlerimle taciz ettim. Ama hakkımdı. “Güzele bakmak sevaptır “diyen her kimse gelsin böyle alnından öpeceğim. Çocukta bir yüz vardı anlatamam. Gerçi anlattım az önce Winston işte bizim. Böyle hafif sarı dalgalı saçlar, hafif sakallı bir yüz, kırmızı dudaklar ve açık kahverengi gözler… Böyle oturduğum yerde gözlerim orgazm oldu tabiri caizse. Ama dıştan belli eder miyim? Tabii ki hayır. Çantamı aldım, gözlüğümü geri taktım ve kitabı okumaya döndüm.


“ Benim adım Winston. Sanırım sen de Pickwick olmalısın değil mi?”

8 Eylül 2013 Pazar

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 18

“ Sen sadece içeri git ve benim bu olanlar olmamış gibi davranmam için dua et Winston. Git hadi! “

Oh ikinciye kovuyorsun onu Pick. Tüm suratına kapanan şeylerin acısını çıkarıyorsun bir gün içinde. Tebrik ettim seni. Ama içten içe de tekrar seni özledim diyip sarılmasını istemiyor değilim. Bir daha sarılırsa bu sefer nasıl atlatırım acaba onu?

“ Oğluşum hadi git elini falan yıka da öyle gel masaya. “

Yahu benim annem gitti yerine gelen bu otoriter ve kontrolcü kadın kim? Ben de biliyorum herhalde sigara içtikten sonra ellerimi yıkamadan masaya oturulmayacağını.  Yine de annemde bugün ekstre bir kontrol tutkusu olduğundan onun sözünü ikiletmenin mantıklı bir hareket olmayacağını düşündüm ve banyonun yolunu tuttum. Şu banyonun en kötü yanı içeri girer girmez karşında kendini görüyor oluşun. Annemin akıl almaz dizayn yetenekleri sağolsun karşı duvarda enine kocaman bir ayna var. Bazen gece çişim geldiğinde uykulu gözlerle içeri dalıyorum. Sonra benden bir çığlık kopuyor tabii. Kim kendini o halde görmek ister ki? Tişört göbeğin üzerine çıkmış, pijamanın paçasının biri baldırda diğeri dizde. Süpermanler zaten uçuşuyor her yerde. En kötüsü de saç baş darmadağın. Neyse ellerimi falan yıkadım aynada kendimi düzelttim. Bu arada gün içinde doğru düzgün bir şey yemediğim için o siyah pantolona hala sığdığımı fark ettim. Koca günde beni mutlu eden güzel bir şey oldu sonunda. Bakayım bacaklarım gayet güzel görünüyor. Neyse son olarak kaşlarımı da düzelttim. Bu numarayı da babaannemden öğrendim sağolsun. Ne zaman görse baş ve işaret parmağına tükürür sonra onları kaşların ortasından şakaklara doğru olacak şekilde kaşlarımı düzeltirdi. Merak etmeyin ben tükürmedim suya tuttum parmaklarımı. Küçük iğrenç ayrıntım için de kusura bakmayın. Ben yine amma çok düşündüm ya. İçeri geç Pick yoksa annen tüm yemekleri Winston’a yedirecek.

“ Anneciğim banyodaki havluyu biraz fazla ıslattım o yüzden yenisini koydum haberin olsun.”

“ Havlunun sırası mıydı oğluşum şimdi. Neyse geç otur ne koyayım sana? “

“ Valla sen ne istersen anne ama gözünü seveyim az koy. Bu kadar çok yapmışsın hepsinin tadına bakabileyim. “

“ Tamam oğlum bir kaşık koyuyorum. “

“ Tamam ann- ooo anne o bir kaşık falan değil. Ne yaptın sen? “

“ Bir şey olmaz oğlum yersin. Genç adamsın.”

Biz bu konuşmayı yaparken Winston yanımda kıkırdıyor. Ne o hoşuna mı gitti? İlk kez mi yemek yiyecek insan görüyorsun hayatında? O spor salonunda yemek yiyen insan yoktu bence. Gitme dedim ben sana ama dinledin mi? Gülme oğlum, gülme ağzına en sert Zeki Müren plağıyla vuracağım az sonra.

“ Sen neye gülüyorsun yine? “

“ Hiç hoşuma gitti bu tablo. “

“ Sen de bundan azını alacağını sanıyorsan yanılıyorsun Winston oğlum. Hele Pick bana yemek yemediğini söyledikten sonra. “

“ Ama ben o kadar yiyemem efendim. “

“ Ne yazık ki son söz bana ait bu evde. Şimdi uzat tabağını bakayım.”

Yürü be anne kim tutar seni! Göster Pickwick’in annesi kimmiş buna. Haddini bilsin otursun yerine. Hatta oturmasın haddini bile bile direk gitsin bu. Oturmasın benim yanıma.

“ Şimdi düzgünce yiyin yemeklerinizi. Şöyle kalabalık bir masa göreyim ben de.”

“ Niye ben yetmiyor muyum sana anne?”

Döver mi dövmez mi tereddütü içerisinde sordum bu soruyu. Ama işi komikliğe vurursa ortam yumuşar belki. Son karar Pickwick’in annesinde. Heyecanla bekliyoruz hepimiz.

“ Bu da soru mu oğluşum ama Winston oğlum da beni özlemiş sonuçta. Masada onu da görmek benim hoşuma gitti. Senin gitmedi mi? “

Pickwick annesinden ağır bir darbe aldı sayın seyirciler. Knock Out olacak mı yoksa kalkıp dövüşe devam edecek mi? İzleyip görelim. Ya dur Pick gözünü seveyim güreş tv’deki muhabir gibi konuşuyorsun. Bir bakayım hoşuma gitmiş mi anne. Akşam ben bu yüzsüz çocuğu canım Yedi’nin bankından kovdum. Sonra bakkal abiyle gergin dakikalar geçirdim, eve geldim ve karşımda yine bu. Hayır hiç gitmedi.

“ Gitti tabii ki anne. Seni mutlu ediyorsa ben onu evlat bile edinirim. “

“ Evlat edinmek demişken oğluşum ben ne zaman torun seveceğim? “

Oldu anne. Oldu tam yerinde söyle bunu. Tam pilavdan koca bir kaşık dolusu almışken ağzıma söyle. Ölmemi istiyorsan daha farklı yollar var be kadın. Git kiralık katil falan tut. Hem benim hayatımda da heyecan olur. Ama şu Winston’un önünde bana bu yapılır mı. Bu gazla çocuk ben senin evlatlığın olabilirim böylece Amerika’da seni terk edemem der. Dur konuyu değiştirebilecek iyi bir yol buldum.

“ Olursun bir ara. Ee Winston sen Amerika’ya ne zaman gidiyorsun? “

Oh olsun. Bana gülüyordun şimdi kal öyle üç kilometre koştuktan sonra önüne birden duvar çıkan köpek gibi. Noldu koçum nefesin mi kesildi? Hadi hadi su iç geçer.

“ Winston oğlum sen Amerika’ya mı gidiyorsun? “

“ Evet efendim. Okula orada devam edeceğim. “

“ Oh ne güzel. İki yıl önce Pickwick de öyle bir şey için sınava girmişti. Dereceyle hak kazandı ama gitmedi. Bırakamaz annesini o. “

“ Evet efendim biliyorum beraber girmiştik o sınava. Hatta orada tanışmıştık onunla. Sağolsun bana baya yardım etti. “

Evet baya yardım ettim. Ben etmeseydim sen o sınavdan hiçbir şey alamazdın. Babana bak ben 54 aldım diye gururlanamazdın. Bu arada sınav 62 puan üzerinden değerlendiriliyor. Salonda hiç gözetmen olmuyor sınav boyunca. Millet alabildiğine kopya çekti. Ben hariç. İhtiyacım yoktu çünkü. 61 puan aldım ben o sınavdan. Bu bilgilerden sonra gelelim asıl konumuza sen neden bunu söylüyorsun ki? Ben anneme nasıl tanıştığımızı hiç anlatmamıştım. Hatta hayatımın şu aşamasında hatırlamak da istemiyorum. Ama madem hatırladım bari anlatayım da içimde kalmasın.

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 17

“ Bir şey olmaz oğluşum. Sen gayet iyisin boyun posun yerinde ne güzel. Küçükken iyi bakmışsın diyorlar da gururlanıyorum ben de.”

Annemin gururunun oyununa gelmişim yıllardır demek ki. Şimdi anlıyorum bütün o “ Hadi bir tabak daha ye Pick. Aferin oğluma büyüyecek, kocaman adam olacak.” cümlelerinin altında yatan nedeni. Bak anne büyüdüm ve gerçekten kocaman oldum. Mutlu musun şimdi? Ben değilim o tartıya nasıl korkuyla çıkıyorum biliyor musun sen? Winstonla çıkarken çocuğa tapmamak için kendimi nasıl zor tutuyordum biliyor musun sen? Bilmiyorsun işte. Hep senin yüzünden. Şimdi telepatiyle bir tokat indirecek suratımın ortasına. Valla hak ettim. Özür dilerim annelerin gülü. Winston burada o yüzden gerginim. Daha kötüsü Winston burada ve ben kalçasını kesiyorum. Heyecanıma ver.

“ Teşekkür ederim anne. Bak cidden kocaman oldum. Mutlusundur. O Mualla abla da kıskançlığından çatlasın. Onun çocukları solucan gibiler değil mi?”

“ Abartma Pick. Sen gayet normalsin. Vücudunu seviyorum ben. “

O nasıl söz arkadaşım? Annem burada değil mi? Azıcık görgü öğrenseymişsin keşke. Bir numaradan farkın kalmadı resmen gözümde. Sahi Bir numara nerelerde acaba. O kasları özlemedim değil.

“ Sana söylemesi kolay geliyor tabii Winston efendi. O kasları yapmak için yemek yemeyip spor salonuna gittin. Bak anne bu çocuk hiç yemek yemiyor. Bence her gün bize gelmeli yemeklere.”
Bunu intikam almak ve biraz da onun kilo alması için söylemiş olsam da çocuğun gözleri parladı resmen. Pickwick o kadar çok şey düşünüyorsun ama düşünmeden konuşuyorsun resmen. Bunu nasıl yapıyorsun hala anlamıyorum be oğlum.

“ Gelsin tabii oğluşum, özletti zaten kendini uzun zamandır. Bana bak çocuğum yemeklerde bizdesin bundan sonra. “

“ Yok anneciğim ben lafın geli-“

“ Son sözü ben söylerim Pickwick. Yemeklerde beraberiz dedim ve o kadar.”

“ Emredersiniz. “

“ Yok efendim size bu kadar zahmet vermeyim ben. Ama eğer istiyorsanız haftada birkaç gün uğrarım.”

İstemeyiz. Niye isteyelim seni? Bir tek tencerenin kapağını suratıma kapatmadığın kaldı zaten. Onu da yap rahatla değil mi? Yok öyle bir şey. Ben seni bundan birkaç saat önce kovdum yanımdan. Sevdiğim Winston olmadan gelme demedim mi? Gerçi sevdiğim Winston gibi de davranıyor. Olsun senden hala nefret etmeye çalışıyorum. Zaten Yedi var olmaz Winston. Üzgünüm. Sanki evlenme teklif etti de ben geri çeviriyorum. Bunu not al Pick, bir daha öyle romantikli filmler izleme. Düşüncelerine karışıyor sonra.

“ Ne gerek var yoracaksın kendini boşuna canım. Biz sensiz de yemek yiyebiliriz. “

“ Ben az önce kararı verdim oğluşum. Sen istersen git bir sigara iç. Yemekleri masaya Winston oğlum taşır. Değil mi?”

“ Tabii efendim. Pickwick’e de rahatsızlık vermiş olmam hem.”

Evet bence de ben bir sigara falan içeyim de sinirim yatışsın. Bilin diye söylüyorum sigaranın öyle bir etkisi yok. Sadece sizi o ortamdan çıkarıyor. Şu durumda bana gayet iyi gelecek bir işlev. Bakayım benim bakkaldan güç bela alabildiğim sigaram nerede? Heh çantamda olacaktı. Dolaylı olarak odamda. Çok üşensem de gitmeye, canımı istettiler bir kere. Yürü Pick. Odama girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey biraz dağınık olmasıydı. Gittim orayı toplamaya başladım. Malum sevişmek falan isterse Winston odama tekrar geleceğiz. Ne demek o isterse Pick yahu? Sen isteyecek misin önemli olan tek şey o. Neyse bu yastığın burada ne işi var acaba? Getirmişimdir bir sebep için. Sigaramızı da aldık, odayı da topladık. Rahat rahat gidip sigara içeyim bari. Balkon bu saatlerde gerçekten güzel görünüyordu. Ve tuhaf bir şekilde serindi. Bazen bu iyi bir şey ama şimdi gerçekten üşüyordum. Battaniye mi alsam acaba üzerime? Yok hareket etme Pick iç sigaranı gir içeri. Sigaramdan ilk dumanı keyifle içime çekiyordum ki balkon kapısı açıldı. Yok bana bu evrende huzur falan ben anladım onu. Gelen kim diye bakmadım bile. Annem olsa oğluşumdiye lafa dalardı. Kesin Winston bu.

“ Burası gerçekten çok güzel bir yer. Çok şanslısın Pickwick. Gerçi biraz üşümüş gibi görünüyorsun.”

“ Burası gerçekten güzel.”

Böyle diyerek diğer tüm söylediklerini yoksaydığımı göstermeye çalıştım. Sanırım başarılı oldum diye düşünürken birden omzumda bir el bir kol -ne bileyim bacak bile olabilir- hissettim. Ne olduğunu anlayamadan sert bir şekilde arkamı döndüm ve yaptığım hareket sanırım bakışlarımla beynini patlatmaya çalışmaktı.

“ Özür dilerim Pick, sadece soğuktan titriyordun. Ve soğuğu sevmediğini biliyorum. Belki sarılmam seni ısıtır diye düşündüm.”

Sen kim oluyorsun da düşünüyorsun çocuk? O kadar üşüsem içeri girerdim değil mi? Ama yok sen gelmiş burada benim evimde bana Winston’luğunu taslayacaksın değil mi? Üzgünüm burada geçerli değil hiçbir numaran. Bir yandan bunları düşünürken diğer yandan birinin bana böyle sarılmasını özlemişim diye düşünüyordum. Artık kendimi aştım bence, birkaç şeyi bir arada düşünebiliyorum.

“ Isınmak istesem içeri girerdim. Beni düşüneceğin zamanı biraz fazla ıskalamadın mı sence de Winston?”

“ Haklısın Pick. Ama çok titriyorsun farkında değilsin sanırım. Hadi içeri geç sofra hazır.”

“ Sen git ben geliyorum şimdi. Anneme sarılma mevzusundan söz etme ümitleniyor kadın.”


“ Ne konuda ümitleniyor ki? “

29 Ağustos 2013 Perşembe

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 16

“ Akşamki konuşmayı tekrarlayabilirim. Söylediğim her sözde ciddiydim. Bunu unutma Winston.”
Çalan şeyleri sevmeme nedenlerim o kadar çok ki. Yine çok ciddi bir konunun üzerine kapım çalındı. Ve gir dememi beklemeden annem daldı yine odaya. Yahu kadın hiç düşünmüyor musun bu çocuklar ne zamandır ayrılar belki sevişiyorlar falan diye. Ayıp yani.

“ Çocuklar yemek hazır gelin sofraya hadi. Winston ellerini yıkamayı unutma. Pickwick sen de gel benimle yemekleri masaya taşıyalım.”

Oldu Winston kraliyet hizmeti görsün, ben gideyim uşak rolüne gireyim. Ayıp ettin anne oğluna. Gerçi sen de haklısın yani. Misafiri mi çalıştıracaksın. Sen Pickwick’in annesisin her işi kendin görme genlerin var. Bunu en iyi ben bilirim değil mi? Şu içinden konuştuğun kadar dışından da konuşsaydın neler başarmıştın Pick düşünsene. Bu ne çene arkadaş.

“ Oğluşum Winston’a kızma olur mu? Sürpriz falan yapmadı. Ben çağırdım onu. Belki benim yanımdayken daha rahat konuşursunuz çocukla. Biliyorum çünkü seni. Kırgınsın ona.”

“ Anne, gözünü seveyim oğluşum deme bari. Aslında kırgın mıyım bilmiyorum. Bir duygu var içimde ama onun ne olduğunu bilmiyorum. Ve ne olduğunu bilmediğim şeylere yaklaşımımı biliyorsun anne. O yüzden şu aşamada ne yapacağımı bilmiyorum. Yine de ona yumuşak davranamam. Kalbimi kırdı, biliyorsun bunu.”

Bunu söylerken bir an ağlayacak gibi oldum. Biraz daha zorlasam ağlardım bence. Hadi oğlum biraz daha duygusal ol. Ağla bir kere de bütün herkes görsün senin de ağlayabildiğini. Bakayım hadi gözyaşı korkma yanağım tutar seni. Biliyorsun Nicki Minaj’da ne kadar kalça varsa bende de o kadar yanak var. Hadi ak! Akmadı. Akmaz tabi ağlayacağın zaman Nicki Minaj’ın kalçasını düşünürsen akmaz gözyaşın. Oğlum her şeyi öğrenecek kadar zekisin bir şu duyguları nasıl kullanacağını öğrenemedin ya. Ama ne yapayım onlar da kullanma kılavuzuyla gelmiyor ki.

“ Ben geldim, ben de bir iş yapayım lütfen.”


“ Başlangıç olarak intihar edebilirsin.”

Bu sözümden sonra annemin gizliden attığı bir tırnak darbesinden sonra istemsizce irkildim. Kadının içinde bir puma yatıyormuş da haberim yokmuş. Demek o yüzden Carmen’le iyi anlaşamadı benim annem. Bilmeyenler için Carmen benim kedim. Çok sevimli bir şeydi. Anneme değil tabii. İki kedi anlaşamadı. Carmen de çareyi kaçmakta buldu. Kaçtı evden, son zamanlarda haberlerini alıyorum. Kötü yola düşmüş. Mahallede her kedi onun peşinde. Bir Müge Anlılık konu daha çıktı işte buyur. Ben dediğimi düzeltmezsem ikinci konu da oğlunu tırnaklarıyla öldüren anne olacak.

“ Kusura bakma Winston, refleks oldu artık. Tahmin edersin herhalde?”

“ Biliyorum Pickwick, sorun değil. Ben ne yapayım efendim?”

“ Ekmekleri doğrayabilirsin canım. Bıçağı mümkün olduğunca Pickwick’ten uzağa götürmende hayır var yalnız. “

Vay be annemde ne değişiklikler var böyle. O göz kırpmalar, beni tırmalamalar, “canım” demeler. Ayıp ediyorsun anne. Burada duran senin oğlun. Her gün hatırlatmak zorunda mıyım? Soğuk gece hani, sancılar falan. Olsun sabır Pick. Sabret o çocuğu öldürmeden gider belki. Annemi benden almaya çalışıyor ya çocuk. Ayıp ikinizin yaptığı da.

“ Haklısınız, beni öldürmesini geçtim kendine bir zarar verebilir bıçağı bana saplamaya çalışırken. Hehe”

Hehe ne hehe? O ne oluyor. O nasıl bir gülüş. Bu kadar mı samimiyetsizsin sen çocuğum? O değil de gayet içten görünüyordu gülüşü. Bir bakayım; evet bu Winston’un mutlu olduğundaki duruşu. Omuzlar hafif çökük, surattaki çarpık gülümseme, bir iş yaparken saçını biraz geriye atma ve en kötüsü de ayaklarıyla ritim tutma. Şu huyundan bir türlü vazgeçiremedim onu. Benim düzenli ritimlere karşı bir antipatim var bir süre sonra sinirimi bozuyorlar. Onu da geçtim o ayaklarıyla ritim tutarken kalçaları da gayet güzel görünüyor yani. Kulağıma acımıyorsan gözüme acı, ona da acımıyorsan kalbime acısana be çocuk!

“ Şu sesi yapmasan olmaz mı Winston?”

“ Ah unutmuşum afedersin. Ne zaman alışacaksın acaba hep merak ediyorum.”

“Alışmaya seninle başlamasam da olur öyle değil mi canım?”

Canım dedim. Sırf annem laf soktuğumu anlamasın diye o kelimeyi telaffuz ettim. Gidip dişlerimi fırçalasam mı? Ya da buldum daha iyisi gidip ağzıma kezzap dökeyim. O kadar da abartmayım yahu. Mafya sevgilisinden ayrılmış kadın moduna niye sokayım kendimi.

“ Küçüklüğünde de öyleydi canım o. Sünnet düğününde özenle hazırlanmış sahnenin ortasına çıkıp davulcunun bacağını ısırmıştı.”

Harika! Anne, bunu anlatmak zorunda mıydın gerçekten? Ben nasıl bakacağım insanların yüzüne. Gerçekten yapmışım öyle bir şey işin kötü yanı o. Ama şimdi ben de haklı sayılırım. Rahatsız oluyorum arkadaş. Rahatıma düşkün bir Pickwick’im ben.

“ Gerçekten öyle mi yaptın Pick? Şiddet dolu bir çocuk olduğunu hiç düşünmemiştim. Hele böyle bir aileye sahipken nasıl o kadar sinirli bir çocuk olabildin bilmiyorum.”

“ Demek ki aileden birinde sinirlilik varmış ki bana geçmiş. Araştırmalar ailenin çocuğun psikolojik durumuna etkisinin çok yüksek olduğunu söylüyor Winston. Araştır birazcık.”

“ Özür dilerim sayın hocam. Bu bilgileri edinecek kadar kendimi geliştiremedim.”

Sen benimle niye bu kadar samimi konuşuyorsun ki? Seninle hala konuşmamın hatta kibar konuşmamın tek sebebi annemin burada olması. Sen de bunu fırsat bildin oynuyorsun benimle. Şu yemek bitsin ben göreceğim seni Winston efendi!

“ Anne sen ne pişirdin böyle. Gören bilmem hangi Arap ülkesinden biri beni gördü de istemeye geldi sanacak. Gelen yalnızca Winston.”

“ Evet efendim, bu kadar zahmet etmenize hiç gerek yoktu. “

“ Ne zahmeti oğlum, ben kendim istediğim için yaptım. Hem Pickwick de pek sever bu yemekleri.”

“ Sevmesine severim de annecim, Pickwick aynı zamanda tartıya çıktığında zayıf olmayı da seviyor.”

25 Ağustos 2013 Pazar

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 15

Olabilecek en yüzsüz insan modeli karşımda. Gerçi yüzü de o kadar güzel ki kendime küfrediyorum onu görünce bak akranların ne kadar yakışıklı sen niye böylesin diye. Ama yok yine de ne kadar yakışıklı olursa olsun, ne kadar kırmızı dudaklı olursa olsun yüzsüz işte. O değil de dudaklarını özlemedim değil. Odaklan Pick. Nefret ediyoruz ondan. Etmeye çalışıyoruz en azından.

“ Anneciğim senin mutfakta işlerin yok muydu? Bugünlük diyetimi de bozacağım sırf senin için bak bu iyiliğimi unutma.”

“ Tamam siz de gidip Pickwick’in odasında oturun isterseniz çocuğum. Ben yemek hazır olunca size seslenirim.”

“ Tamam annelerin gülü sen dert etme biz biraz arayı kapatırız.”

Annem mutfağa gider gitmez Winston’un kolundan sıkıca tutarak odama sürükledim. Gerçi çok isteksiz de değildi yani. Odama girmeye ne meraklıymış. Neyse ama içimde anlatamadığım bir sinir var çocuğa karşı. Gerçi nasıl olmasın. İlişkimiz mükemmeldi bana göre. Ben yapım gereği mantıklı düşünen biriyimdir. Gerçi görüyorsunuz ne kadar kuruyorum. Ama aynı zamanda kurduklarımı dışarıya belli etmiyorum. O yüzden kıskançlığımın ve takıntılarımın normal seviyede olduğunu düşünüyorum hep. Neyse mükemmeldi diyordum. Öyleydi sonra bu Winston geldi beni terk etti. Bana söylediği şey tam olarak;

“ Biliyorum senin gibi birini asla bulamayacağım. Ve seni seviyorum. Bu bir gerçek. Ama yapamıyorum. Kendini bana açmıyorsun, biraz daha kendini serbest bırakmanı istiyorum benimle. Ve biliyorum seni olduğundan farklı biri yapmaya çalıştım. Ve işin kötü yanı benimle birlikte olabilmek için pek çok şeyden fedakarlık yaptın. O yüzden üzgünüm. Ama artık devam edemiyorum. Kendine iyi bak Pickwick.”

Buydu. Bir insan bunları duyduktan sonra nasıl kendine iyi baksın ki? Ayrıca bu yetmezmiş gibi eski sevgililik görevlerini de yapmadı. Hayatıma sürekli girip beni kıskandırmadı, arada mesaj atıp kendini hatırlatmadı. Daha sonra bir akşam beni aradı ve özlediğini söyledi. O aramayla kendini hayatımda buldu. Yetmezmiş gibi bir de benimle başka kıtada ayrılmak istiyor. Çocuktaki fanteziye bakar mısınız?
Her neyse sinirliyim tabii ki.


“ Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bu akşam sahilde sana yeteri kadar açık konuştuğumu sanıyordum. Neden buraya geldin?”

“ Haklısın Pickwick. Buraya gelmekle hata yaptım. Ama annen beni çağırdı. Ben de gelemeyeceğimi anlatmama rağmen o çoktan yemek için söz vermemi sağlamıştı. Sen de biliyorsun ki o kadına hayır demek imkansız.”

“ Biliyorum o benim annem sonuçta. Gerçi sen de haklısın ona hayır diyebilecek bir insan tanımıyorum.”
Ben neden birden yumuşadım bu çocuğa? Bana her seferinde bunu yapıyor işte bu çocuk. Şu anda böyle sarılıp boynuna ağlayabilirim. Yapabilirim bunu ama yapar mıyım? Tabii ki hayır. Pickwick’in hala bir gururu var sonuçta. Şimdi dik dur Pick, göbeğin belli oluyor çünkü!

“ O yüzden kusura bakma Pickwick. Ama anneni üzmemek adına bu geceyi sakin geçirsek olmaz mı? Merak etme yemeği yedikten sonra kalkacağım.”

“ Bunu sen söylüyorsun. Unutma bu evde son sözü Pickwick’in annesi söyler. Büyük ihtimalle kalmanı isteyecek. “

“ Sen isteyecek misin peki?”

23 Ağustos 2013 Cuma

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 14

“ Oğluşum Winston bize sürpriz yapmış. Gelirken de en sevdiğin çilekli mini tartlardan getirmiş.”

“Sizin yaptıklarınız kadar lezzetli değiller elbette.”

“ Aa olur mu öyle şey çocuğum.”

“ Ben diyetteyim. Yemeyeceğim.”

Anlaşıldı ben bir kahvaltıyla günü geçirmek zorundaydım. Bari göğüs dekoltesi manzarası karşısında biraz daha yeseydim ya. Allahım şu günü başa alabilir miyiz acaba? Özel istekler ve aciliyet sırasında en ön sıraya bunu alabilirsin mesela. Ben niye bunları yaşıyorum. Bak yine sinirlendim. Çocuk yüzsüz gibi kovmama rağmen gelmiş annemi de kendi tarafına çekmeye çalışıyor. Sen bana bak Winston efendi! Bende o göz var mı söyle bakayım? O kadının doğurduğu çocuk benim. Hikayesini bile anlatıyor babam suçlu hissedeyim diye. Sen gelmiş iki tart getirmeyle bu iş olur sanıyorsun. Tart olur! Bu kadar düşünüyordun madem beni doğurduğu gün iki battaniye falan getirseydin. Gerçi o da mantıksız olur. Düşünsenize yeni doğmuş bir bebek ayaklanıp başka bir anneye battaniye götürüyor. Annesi kıskanır valla. Bu arada evet. Winston ile benim doğduğumuz gün aynı. Nasıl bir karışıklık yaşandı yukarıdaki leyleklerin uçuş sırasında bilmiyorum ama…

“ Diyette falan değilsin sen oğluşum. Daha az önce aradın çok açım dedin.”

“Yok sen açsındır diye dedim alayım ekmek anne.”

“Ben sizi bırakayım da konuşun. Özlemişsinizdir birbirinizi. Benim de mutfakta işlerim var zaten.”

“Özlemedim anne. Daha az önce bu çam yarmasını bankımdan kovdum ben. Zaten gittin en klişe bahaneyi kullandın. Ocakta yemeğim var diyip kaçmak ne demek oluyor. Hesap ver anne bana bu çocuğun bu evde ne işi var?” Bakışımı atıyordum ki annemdeki bakışı gördükten sonra evrenle bütünleştim yeminle. Göster oğlum amcalara vakasından beri bu gözleri görmemiştim. Çok korkunç. Aniden döndüm;


“ Ah evet çok özlemişim seni Winston ya. Gel sarılayım. “

Herkes bir şok içerisinde. En çok da Winston. Herhalde çocuk ben nasıl bir dengesiz ruh hastasını benimle Amerika’ya götürmeye çalışıyorum diye düşünüyordur. Olsun sevdim bu duyguyu. Onu bir kez olsun boş anında yakalayabildiğim için bir an güçlü hissettim. Nolur sevdiğim parfümü sıkmış olmasın diye diye sarılmaya yöneldim. Sarıldım sarılmasına bütün gücümle kemiklerini kıraracasına sıkınca “ aaııhh!” diye bir ses çıktı çocuktan. Sen ne güçlüymüşsün Pick!

Kulağına kısık sesle;

“ Sakın belli etme. O kadını üzmemek için her şeyi yaparım. Buna az önce yanımdan kovduğum eski sevgilimi kucaklamak da dahil. O yüzden adam ol ve işim çıktı falan diyip git bu evden.”

Hayır anlamadığım şey içimde bir kabadayı falan mı yatıyor acaba? Dolmuş şöförüne kaptan diye bağırışım, Winston’a adam ol deyişim. Garip bir duygu. Ben ben değilim resmen. Bence benim içimde bir HULK yatıyor. Neyse çok beklettim yine annem suratıma bakıyor. Sesli bir şekilde;

“Ahh canım benim nasıl özlemişim sana sarılmayı. Çok şaşırdım seni burada görünce. Hele geçen geldiğinde anneme ben yokken içeri alma dememe rağmen.”

Anneme de buradan bir gönderme yaptıktan sonra son bir kez daha sıkarak bıraktım Winston’u yerine. İçim o kadar rahatlamıştı ki ona bunun acısını çektirdiğim için. O beni terk ettiğinde hissettiğim acı bundan çok daha fazlaydı. Farkına varmalıydı.

“ Canım Pick. Ben de çok özledim. Bir daha arayı bu kadar açmayalım olur mu?”

20 Ağustos 2013 Salı

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 13

“ Abi iki ekmek bir tane de Camel Box alabilir miyim?”

“ Alabilirsin tabii.”

“ Abi verirsen alacağım.”

“ Kendin alamıyor musun oğlum kazık kadar çocuk oldun.”

Şimdi gel buradan yan Pick. Adam konuşmaz konuşmaz seninle konuşası geldi resmen. Hayır bir de amacı ne anlayabilsem. Ağzına vuracağım bir tane o olacak da sabır Pick. Gerçi vursan nasıl kaçacaksın. Tavşan gibi aile var herifte. Bakkala bir giriyorum sol arka köşede 18 kişi. Neyse sabır Pickwick en büyük erdem hani.

“ Abi acelem var. Boyumla alakalı bir durum olsaydı katılırdım sana ama sigaralara ulaşmak için önümde KOCAMAN bir engel var.”

Umarım anlamıştır. Gerçi anlamışa benziyor. Suratındaki alaycı gülüş gitti, her an bana satırla saldıracakmış gibi bakmaya başladı herif. Banane abi tüketici haklarına şikayet ederim. Dur veriyor galiba. Oh rahatladım gerçekten. Beni satırla kovalayacak olan adamı tüketici haklarına şikayet etmeyi düşünecek kadar korkmuştum sanırım.

“ Hadi kolay gelsin abi. “

Böyle de yüzsüz bir insanımdır. Az önce adamı hayalimde kendimi satırla kovalattım sonra onu mahkemeye verdim. Az daha bakışsaydık büyük ihtimalle hapiste adama don, sigara falan götürecektim.
Evin yolunu tuttum. Yorgun hissediyorum kendimi. Büyük ihtimalle sürekli düşünmekten oluyor bu. Doktorun verdiği ilacı mı kullansam acaba. Ama yok ya onu içince de kendimi “ Losing My Religion “ un klibinde dans eden adam gibi hissediyorum. Düşünmemenin başka yolunu bulamazsan Pick, yirmili yaşlarını görmeden antropoza girip öleceksin. Ben sana diyim bak. Yok arkadaş benim ilk yapmam gereken şey kendi kendime konuşmamak. Şu andan itibaren konuşmuyorum kendi içimde. Yok ya böyle da çok sıkılırım. Naber Pick? Ben en iyisi şu eve gireyim evde içerim sigaramı.

Bir kez olsun şu anahtarı elimi attığım gibi bulayım istiyorum çantamda. Buradaki mi hayır tirbuşon o. Onun ne işi var orada? Ah hatırladım 1 numarayla şarap içmiştik gecenin bir vaktinde. Ne günlerdi be. Geçen hafta mıydı oğlum o gün? Hatırlayamadım. Gerçi şaşırmıyorum hatırlamamama. Aha buldum anahtarı. Eve girer girmez kendimi yatağa atacağım. Bunu yapmayı ne kadar istesem de annem misafir var dedi. Ve misafir geleceği zaman o benim canım annem gider, nazi kampı yöneticisi gelir. O kadına bakınca sanırsınız pamuk gibi bir insan. Bir de misafir geleceği zaman görün onu.

“ Annelerin en güzeli ben geldim. “

“ Hoş geldin Pick. Hadi git elini yüzünü yıka da misafirimize hoş geldin de.”

Ben o kısmı direk atlamayı düşünüyordum. Sonra bir an gözlerinin içine baktım ve orada yapacağım hamleden sonra olacak olayların hepsini gördüm. O kırbaçlar, o oklavalar, o samuray kılıcı… Bizim bir samuray kılıcımız bile yok. Ekmek bıçağı mıydı acaba? Ya da annem benden habersiz, gizli bir samuray topluluğuna mı girmişti?

“ Tamam anne.”
Bu kadar da resmi olabilirim. Napayım benim de soğuk halim bu. Samuray kılıcım olmayabilir ama surat asarak bir insanı kolaylıkla öldürebilirim bence. Neyse Pick şimdi bırak insanları öldürme. Olabildiğince güleryüzlü ol ve misafirlere iyi davran.

“ Annelerin gülü ben geldim gelmes- “


Bu sefer olayı gerçekten son noktaya kadar götürmüştü bu çocuk. Yahu kapıdan kovsam bacadan giriyor. Banktan kovdum akşam eve misafir olarak geldi. Evet doğru tahmin ettiniz Winston!

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 12

Sen neymişsin be Pick! Helal sana. Çocuğu iyi benzettin. Gerçi Amerika dedi, buradan kurtuluş biletin dedi ama yok. Öyle her kıtada terk edilemem benim de bir gururum var. Ayrıca gerçekten benim sevdiğim Winston nerede? Bu hödük olamaz o. Pickwick ağzını bozma elin uzaylısı için. Galaksiler arası ahlak polisine takılma sonra bak başında yeterince dert var zaten. Canım uzaylı.  Ne diyorum yine ben!

Acaba doğru bir karar mı verdim? Çünkü burada kalırsam Yedi diye bir sorunum var. Ayrıca 1,2,3,4,5,6 diye sorunlarım da var.

O değil de çocuk harbiden gitti. Öyle melül melül baka baka gitti. O gözden kaybolana kadar bakmadım ona. İçimde kalmadı değil gerçi. Olsun hak etti.

Hani Pink demiş ya “ Sadece bana bir sebep ver, sadece birazcık yeterli. “ valla doğru demiş. Gelsin alnından öpeceğim. Biri bana bunların neden olduğuna dair ipucu falan versin yoksa ben düşünmekten kafayı yiyeceğim. Saat de baya geç olmuş ben fark etmeden baya baya canım Yedi’nin bankında saatlerimi geçirmişim. Eve gideyim de annem merak etmesin bir de kahvaltıyla duruyorum saatlerdir. Gideyim gitmesine de bu saatte otobüsler acayip kalabalık olur. Yani sanırım öyle olur. Ben en iyisi yürümeye devam edeyim. Kilo veririm hem. Gerçi böyle diye diye Süreyya Ayhan’ı geçtim hala gram kaybetmedim o nasıl oluyor bilmiyorum. Ben eve gideyim de annelerin gülüne biraz yağcılık yapıp yemek hazırlatayım. Biliyorum çıkar ilişkisi görünüyor ama kadın da mutlu oluyor ona iltifat edince. Pick kiminle konuşuyorsun sen yahu? Tek başınasın unuttun herhalde yine. O geçen otobüs mü? Valla öyle bakayım bizim eve gidiyor. Galiba bir tane de boş koltuk gördüm orada yardır Pick!

“ Abi hastaneye gider mi?”

“ Gider yeğenim noldu bir yerine bir şey mi oldu?”

“ Yok abi hastanenin orada bir akraba oturuyor da akşam yemeğe davetliymişiz. “
Kural bir; asla otobüs şöförüne evinizin yerini söylemeyin. Ona söylerseniz sağır sultan bile duyar. Daha kötüsü başka otobüse binerseniz yiyeceğiniz tribin haddi hesabı yok.

“ Tamam genç gel otur istersen buraya. “

“ Yok abi arkada bir yer görmüştüm.”

Kural iki; asla şöför yanına oturmayın. Yol boyunca konuşturur. Sadece kendi konuşsa siz dinleseniz iyi. Sizi de konuşturur. Ağız tadıyla kulaklığınızı takıp müzik bile dinleyemezsiniz.

Neyse arkaya geçeyim de oturayım diye bir mücadele verdim. Hatta sona yaklaşırken bir teyzeyi tekmelemek zorunda kaldım. Banane teyze elindeki pazar torbalarından? Ben mi dedim yığın yap da domatesler ezilsin diye. Çekileceksin önümden burada Pickwick geçmeye çalışıyor değil mi?
Tam geçtim koltuğa böyle dünya kupasını kazanmışım gibi seviniyorum derken bir baktım benim ineceğim durağa az kalmış. Hadi Pick geri kalk. Bu sefer kadını tepemezsin de. Valla o bastonla bir vursa ölürsün oğlum sen. Tamam teyzeyi atlattık sıra bebek arabasında. Oradan da şöye bir kıvrılma hareketiyle geçsek. Sen harikasın Pick.

“ KAPTAN İNECEK VAR!”

O ses benden mi çıktı yoksa? Eminim değil mi bildiğin konuşan bendim? Yahu Pickwick sende ne cevherler varmış. O sesi geçtim kaptan ne? Uçakta mısın sen. Paraşütle mi atlayacaksın sanki. “Müsait bir yerde…” nin nesi eksik? Olsun o adamın şaşkın bakışlarını da atlatırsın sen sakinliğini bozmadan in. Ve daha fazla rezil olmadan. Gerçi bu insanları bir daha nerede göreceksin ki. Bırak rezil ol oğluşum. Aha annemi görme saatim gelmiş benim buradan bunu anlıyoruz. Geliyorum anne. Ekmek var mı evde? Aferin Pick annene telepati yoluyla ekmek olup olmadığını sordun az önce. Bak bakalım cevap gelmiş mi? İyice çıldırdım. Biraz daha ileri seviye olsam kimseye zarar gelmez. Ben bir annemi arayım da günümüz insanları gibi modern yöntemlerle sorayım.

“ Annelerin gülü, evde ekmek var mı? Kahvaltıyla duruyorum ben.”

“ Ben de tam seni arayacaktım. İki tane al oğluşum paran varsa.”

“ Anne biz bir ekmeği bile bir haftada zor bitiriyoruz, iki tane neden?”

“ Akşam misafirimiz var oğluşum. Hadi al gel eve.”

“ Yine o gündeki kadınl-“


Suratıma kapattı. Ah be anne. Niye her seferinde böyle yapıyorsun anlamıyorum ki. Bak hem yaram var suratıma kapanan telefonlardan dolayı. Neyse gideyim ekmeği alayım. Sigaram da bitmek üzere zaten. Dur benim param var mı acaba? Var gibi görünüyor. Şu canını yediğimin Yedi’si sayesinde – tabii Winston’un emeğini de unutmamak lazım- bir yere para harcayacak kadar dolaşamadım ki. 

13 Ağustos 2013 Salı

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 11

“ Oldu anladım. Sen gitmeden şuna bir kere daha acı çektireyim dedin. Anlıyorum seni de anlıyorum, yakışıklı çocuksun. Ego ihtiyacın var. Tamam ama benden çıkmaz. Kendi dertlerim başımı aşmış, düşüncelerim bulutlarda. Geçen hava limanından aradılar. Uçakların rötar yapmasına sebep oluyormuşum. Türbülans falan dedi ama dinlemedim sevişiyordum o sırada. Neyse. Sen gitmek için geliyorsun artık anladım. Senin yapın bu kabul ediyorum seni böyle o yüzden beni boşver. Ama artık rahat bırak Winston. Sen aramadan önce ne kadar rahattım. Düşünecek pek bir şeyim yoktu. Bugün hangi numara arar acaba diyordum ya da nereye gideyim de içeyim.”

“ Pickwick, Müge Anlı’ya hala çıkmadıysan Türk kadınları epey şey kaçırıyorlar. Sözümü bitirmemi bekle biraz. Tamam katılıyorum sana epey kötülüğüm dokundu. Bunlardan dolayı gerçekten pişmanım. Duydun beni. Sakın ağzını açayım deme otur dinle. Ben belki benimle taşınmak istersin diye düşünmüştüm. Onu söylemeye çalışıyordum. Lafı ağz-“

“ Sen ne diyorsun Winston ya? “

“ Ah Pickwick bir kez olsun dinle! Benimle taşın diyorum. Gel orada oku benimle birlikte. “

“ İyi de neden böyle bir şey yapayım? “

“ Ben seni özledim. Ve seni benim elimden alamayacakları bir yere gidelim istiyorum. Yalnız biz olalım istiyorum. “

“ Onun için yanlış kıtayı seçmemiş misin sence de? Baya kalabalık bir nüfusu var diye hatırlıyorum ben. “Biz” kavramı için bile fazla kalabalık. Ve biliyorsun ben kalabalık yerleri sevmem. Ayrıca nereden çıktı bu yanıma Pickwick’i de alayım olayı? Neden ben oluyorum burada. Ya beni orada da terk edersen? Burada terk etmen yetmedi başka kıtada mı terk edeceksin? Yeni bir fantezi falan mı bu? Eğer öyleyse hiç duymadım ben de deneyim bir ara. Hatta yarın benimle İzlanda’ya gelsene orada terk edersin. Daha seksi oluyormuş orada terk edilmek.”


“ Pickwick sen gerçekten fazla gerginsin. Orada yeni bir hayatımız olabilir. Ne dersin bana geri dönmeyi düşünür müsün? “

Allahım ben bir tane su samuru sipariş etmiştim o nerede kaldı? Hani üzerime düşecekti falan. Ona olumlu ya da olumsuz bir yanıt verirsen sevinirim. Kaldı ki su samuru üzerime düşmeden yerdeki cam şişeyle bileklerimi dikine kesmeme az kaldı. Neden bütün bunlar bana oluyor onu da anlamıyorum ki. Çok iyi çocuğum özümde. Tamam sevişiyorum falan ama yani özüm iyi.

“ Afedersin ruhani yönümle etkileşime geçip sipariş ettiğim su samurunun gecikmiş olmasıyla ilgili şikayet formu dolduruyordum. Winston teklifin için gerçekten teşekkürler, ayrıca hayatıma sürekli girip çıktığın için de teşekkürler. Bir de telefonları suratıma kapattığın için de teşekkür ederim. Hiç mi “önce sen kapat aşkım” olayı yaşamadın hayvan herif. Neyse teşekkürler. Beni terk ettiğin için de gerçekten teşekkürler. Sen hayatımdan çıkmamış olsaydın ben bunların hiçbirini yaşamıyor olacaktım. Kendi seçimlerim olsa da senin etkin var yok değil. Ama birkaç gündür dibe batıyorum sayende. Ve hayır seni özlemedim. Sen özlediğim insan değilsin.

“ Bu ne demek oluyor? “

“ Sen benim sevdiğim insan değilsin. O sürekli laf attığın numaralar var ya. Onlar senden çok düşünüyor beni. Sen geçen akşama kadar bir bayram mesajı bile atmadın. Bayram mesajları eski sevgililer içindir. Sen benim o sevdiğim Winston değilsin. O beni düşünürdü. Beni severdi. Ve yanındayken kendimi tuhaf değil mutlu hissederdim. Şimdi ağlayabilsem ağlayacak durumdayım. Ve bütün bunlar senin suçun. Şimdi git! Sevdiğim Winston kendine ne yaptı bilmiyorum ama o olmadan bir daha asla benimle konuşma.”