29 Ağustos 2013 Perşembe

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 16

“ Akşamki konuşmayı tekrarlayabilirim. Söylediğim her sözde ciddiydim. Bunu unutma Winston.”
Çalan şeyleri sevmeme nedenlerim o kadar çok ki. Yine çok ciddi bir konunun üzerine kapım çalındı. Ve gir dememi beklemeden annem daldı yine odaya. Yahu kadın hiç düşünmüyor musun bu çocuklar ne zamandır ayrılar belki sevişiyorlar falan diye. Ayıp yani.

“ Çocuklar yemek hazır gelin sofraya hadi. Winston ellerini yıkamayı unutma. Pickwick sen de gel benimle yemekleri masaya taşıyalım.”

Oldu Winston kraliyet hizmeti görsün, ben gideyim uşak rolüne gireyim. Ayıp ettin anne oğluna. Gerçi sen de haklısın yani. Misafiri mi çalıştıracaksın. Sen Pickwick’in annesisin her işi kendin görme genlerin var. Bunu en iyi ben bilirim değil mi? Şu içinden konuştuğun kadar dışından da konuşsaydın neler başarmıştın Pick düşünsene. Bu ne çene arkadaş.

“ Oğluşum Winston’a kızma olur mu? Sürpriz falan yapmadı. Ben çağırdım onu. Belki benim yanımdayken daha rahat konuşursunuz çocukla. Biliyorum çünkü seni. Kırgınsın ona.”

“ Anne, gözünü seveyim oğluşum deme bari. Aslında kırgın mıyım bilmiyorum. Bir duygu var içimde ama onun ne olduğunu bilmiyorum. Ve ne olduğunu bilmediğim şeylere yaklaşımımı biliyorsun anne. O yüzden şu aşamada ne yapacağımı bilmiyorum. Yine de ona yumuşak davranamam. Kalbimi kırdı, biliyorsun bunu.”

Bunu söylerken bir an ağlayacak gibi oldum. Biraz daha zorlasam ağlardım bence. Hadi oğlum biraz daha duygusal ol. Ağla bir kere de bütün herkes görsün senin de ağlayabildiğini. Bakayım hadi gözyaşı korkma yanağım tutar seni. Biliyorsun Nicki Minaj’da ne kadar kalça varsa bende de o kadar yanak var. Hadi ak! Akmadı. Akmaz tabi ağlayacağın zaman Nicki Minaj’ın kalçasını düşünürsen akmaz gözyaşın. Oğlum her şeyi öğrenecek kadar zekisin bir şu duyguları nasıl kullanacağını öğrenemedin ya. Ama ne yapayım onlar da kullanma kılavuzuyla gelmiyor ki.

“ Ben geldim, ben de bir iş yapayım lütfen.”


“ Başlangıç olarak intihar edebilirsin.”

Bu sözümden sonra annemin gizliden attığı bir tırnak darbesinden sonra istemsizce irkildim. Kadının içinde bir puma yatıyormuş da haberim yokmuş. Demek o yüzden Carmen’le iyi anlaşamadı benim annem. Bilmeyenler için Carmen benim kedim. Çok sevimli bir şeydi. Anneme değil tabii. İki kedi anlaşamadı. Carmen de çareyi kaçmakta buldu. Kaçtı evden, son zamanlarda haberlerini alıyorum. Kötü yola düşmüş. Mahallede her kedi onun peşinde. Bir Müge Anlılık konu daha çıktı işte buyur. Ben dediğimi düzeltmezsem ikinci konu da oğlunu tırnaklarıyla öldüren anne olacak.

“ Kusura bakma Winston, refleks oldu artık. Tahmin edersin herhalde?”

“ Biliyorum Pickwick, sorun değil. Ben ne yapayım efendim?”

“ Ekmekleri doğrayabilirsin canım. Bıçağı mümkün olduğunca Pickwick’ten uzağa götürmende hayır var yalnız. “

Vay be annemde ne değişiklikler var böyle. O göz kırpmalar, beni tırmalamalar, “canım” demeler. Ayıp ediyorsun anne. Burada duran senin oğlun. Her gün hatırlatmak zorunda mıyım? Soğuk gece hani, sancılar falan. Olsun sabır Pick. Sabret o çocuğu öldürmeden gider belki. Annemi benden almaya çalışıyor ya çocuk. Ayıp ikinizin yaptığı da.

“ Haklısınız, beni öldürmesini geçtim kendine bir zarar verebilir bıçağı bana saplamaya çalışırken. Hehe”

Hehe ne hehe? O ne oluyor. O nasıl bir gülüş. Bu kadar mı samimiyetsizsin sen çocuğum? O değil de gayet içten görünüyordu gülüşü. Bir bakayım; evet bu Winston’un mutlu olduğundaki duruşu. Omuzlar hafif çökük, surattaki çarpık gülümseme, bir iş yaparken saçını biraz geriye atma ve en kötüsü de ayaklarıyla ritim tutma. Şu huyundan bir türlü vazgeçiremedim onu. Benim düzenli ritimlere karşı bir antipatim var bir süre sonra sinirimi bozuyorlar. Onu da geçtim o ayaklarıyla ritim tutarken kalçaları da gayet güzel görünüyor yani. Kulağıma acımıyorsan gözüme acı, ona da acımıyorsan kalbime acısana be çocuk!

“ Şu sesi yapmasan olmaz mı Winston?”

“ Ah unutmuşum afedersin. Ne zaman alışacaksın acaba hep merak ediyorum.”

“Alışmaya seninle başlamasam da olur öyle değil mi canım?”

Canım dedim. Sırf annem laf soktuğumu anlamasın diye o kelimeyi telaffuz ettim. Gidip dişlerimi fırçalasam mı? Ya da buldum daha iyisi gidip ağzıma kezzap dökeyim. O kadar da abartmayım yahu. Mafya sevgilisinden ayrılmış kadın moduna niye sokayım kendimi.

“ Küçüklüğünde de öyleydi canım o. Sünnet düğününde özenle hazırlanmış sahnenin ortasına çıkıp davulcunun bacağını ısırmıştı.”

Harika! Anne, bunu anlatmak zorunda mıydın gerçekten? Ben nasıl bakacağım insanların yüzüne. Gerçekten yapmışım öyle bir şey işin kötü yanı o. Ama şimdi ben de haklı sayılırım. Rahatsız oluyorum arkadaş. Rahatıma düşkün bir Pickwick’im ben.

“ Gerçekten öyle mi yaptın Pick? Şiddet dolu bir çocuk olduğunu hiç düşünmemiştim. Hele böyle bir aileye sahipken nasıl o kadar sinirli bir çocuk olabildin bilmiyorum.”

“ Demek ki aileden birinde sinirlilik varmış ki bana geçmiş. Araştırmalar ailenin çocuğun psikolojik durumuna etkisinin çok yüksek olduğunu söylüyor Winston. Araştır birazcık.”

“ Özür dilerim sayın hocam. Bu bilgileri edinecek kadar kendimi geliştiremedim.”

Sen benimle niye bu kadar samimi konuşuyorsun ki? Seninle hala konuşmamın hatta kibar konuşmamın tek sebebi annemin burada olması. Sen de bunu fırsat bildin oynuyorsun benimle. Şu yemek bitsin ben göreceğim seni Winston efendi!

“ Anne sen ne pişirdin böyle. Gören bilmem hangi Arap ülkesinden biri beni gördü de istemeye geldi sanacak. Gelen yalnızca Winston.”

“ Evet efendim, bu kadar zahmet etmenize hiç gerek yoktu. “

“ Ne zahmeti oğlum, ben kendim istediğim için yaptım. Hem Pickwick de pek sever bu yemekleri.”

“ Sevmesine severim de annecim, Pickwick aynı zamanda tartıya çıktığında zayıf olmayı da seviyor.”

25 Ağustos 2013 Pazar

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 15

Olabilecek en yüzsüz insan modeli karşımda. Gerçi yüzü de o kadar güzel ki kendime küfrediyorum onu görünce bak akranların ne kadar yakışıklı sen niye böylesin diye. Ama yok yine de ne kadar yakışıklı olursa olsun, ne kadar kırmızı dudaklı olursa olsun yüzsüz işte. O değil de dudaklarını özlemedim değil. Odaklan Pick. Nefret ediyoruz ondan. Etmeye çalışıyoruz en azından.

“ Anneciğim senin mutfakta işlerin yok muydu? Bugünlük diyetimi de bozacağım sırf senin için bak bu iyiliğimi unutma.”

“ Tamam siz de gidip Pickwick’in odasında oturun isterseniz çocuğum. Ben yemek hazır olunca size seslenirim.”

“ Tamam annelerin gülü sen dert etme biz biraz arayı kapatırız.”

Annem mutfağa gider gitmez Winston’un kolundan sıkıca tutarak odama sürükledim. Gerçi çok isteksiz de değildi yani. Odama girmeye ne meraklıymış. Neyse ama içimde anlatamadığım bir sinir var çocuğa karşı. Gerçi nasıl olmasın. İlişkimiz mükemmeldi bana göre. Ben yapım gereği mantıklı düşünen biriyimdir. Gerçi görüyorsunuz ne kadar kuruyorum. Ama aynı zamanda kurduklarımı dışarıya belli etmiyorum. O yüzden kıskançlığımın ve takıntılarımın normal seviyede olduğunu düşünüyorum hep. Neyse mükemmeldi diyordum. Öyleydi sonra bu Winston geldi beni terk etti. Bana söylediği şey tam olarak;

“ Biliyorum senin gibi birini asla bulamayacağım. Ve seni seviyorum. Bu bir gerçek. Ama yapamıyorum. Kendini bana açmıyorsun, biraz daha kendini serbest bırakmanı istiyorum benimle. Ve biliyorum seni olduğundan farklı biri yapmaya çalıştım. Ve işin kötü yanı benimle birlikte olabilmek için pek çok şeyden fedakarlık yaptın. O yüzden üzgünüm. Ama artık devam edemiyorum. Kendine iyi bak Pickwick.”

Buydu. Bir insan bunları duyduktan sonra nasıl kendine iyi baksın ki? Ayrıca bu yetmezmiş gibi eski sevgililik görevlerini de yapmadı. Hayatıma sürekli girip beni kıskandırmadı, arada mesaj atıp kendini hatırlatmadı. Daha sonra bir akşam beni aradı ve özlediğini söyledi. O aramayla kendini hayatımda buldu. Yetmezmiş gibi bir de benimle başka kıtada ayrılmak istiyor. Çocuktaki fanteziye bakar mısınız?
Her neyse sinirliyim tabii ki.


“ Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bu akşam sahilde sana yeteri kadar açık konuştuğumu sanıyordum. Neden buraya geldin?”

“ Haklısın Pickwick. Buraya gelmekle hata yaptım. Ama annen beni çağırdı. Ben de gelemeyeceğimi anlatmama rağmen o çoktan yemek için söz vermemi sağlamıştı. Sen de biliyorsun ki o kadına hayır demek imkansız.”

“ Biliyorum o benim annem sonuçta. Gerçi sen de haklısın ona hayır diyebilecek bir insan tanımıyorum.”
Ben neden birden yumuşadım bu çocuğa? Bana her seferinde bunu yapıyor işte bu çocuk. Şu anda böyle sarılıp boynuna ağlayabilirim. Yapabilirim bunu ama yapar mıyım? Tabii ki hayır. Pickwick’in hala bir gururu var sonuçta. Şimdi dik dur Pick, göbeğin belli oluyor çünkü!

“ O yüzden kusura bakma Pickwick. Ama anneni üzmemek adına bu geceyi sakin geçirsek olmaz mı? Merak etme yemeği yedikten sonra kalkacağım.”

“ Bunu sen söylüyorsun. Unutma bu evde son sözü Pickwick’in annesi söyler. Büyük ihtimalle kalmanı isteyecek. “

“ Sen isteyecek misin peki?”

23 Ağustos 2013 Cuma

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 14

“ Oğluşum Winston bize sürpriz yapmış. Gelirken de en sevdiğin çilekli mini tartlardan getirmiş.”

“Sizin yaptıklarınız kadar lezzetli değiller elbette.”

“ Aa olur mu öyle şey çocuğum.”

“ Ben diyetteyim. Yemeyeceğim.”

Anlaşıldı ben bir kahvaltıyla günü geçirmek zorundaydım. Bari göğüs dekoltesi manzarası karşısında biraz daha yeseydim ya. Allahım şu günü başa alabilir miyiz acaba? Özel istekler ve aciliyet sırasında en ön sıraya bunu alabilirsin mesela. Ben niye bunları yaşıyorum. Bak yine sinirlendim. Çocuk yüzsüz gibi kovmama rağmen gelmiş annemi de kendi tarafına çekmeye çalışıyor. Sen bana bak Winston efendi! Bende o göz var mı söyle bakayım? O kadının doğurduğu çocuk benim. Hikayesini bile anlatıyor babam suçlu hissedeyim diye. Sen gelmiş iki tart getirmeyle bu iş olur sanıyorsun. Tart olur! Bu kadar düşünüyordun madem beni doğurduğu gün iki battaniye falan getirseydin. Gerçi o da mantıksız olur. Düşünsenize yeni doğmuş bir bebek ayaklanıp başka bir anneye battaniye götürüyor. Annesi kıskanır valla. Bu arada evet. Winston ile benim doğduğumuz gün aynı. Nasıl bir karışıklık yaşandı yukarıdaki leyleklerin uçuş sırasında bilmiyorum ama…

“ Diyette falan değilsin sen oğluşum. Daha az önce aradın çok açım dedin.”

“Yok sen açsındır diye dedim alayım ekmek anne.”

“Ben sizi bırakayım da konuşun. Özlemişsinizdir birbirinizi. Benim de mutfakta işlerim var zaten.”

“Özlemedim anne. Daha az önce bu çam yarmasını bankımdan kovdum ben. Zaten gittin en klişe bahaneyi kullandın. Ocakta yemeğim var diyip kaçmak ne demek oluyor. Hesap ver anne bana bu çocuğun bu evde ne işi var?” Bakışımı atıyordum ki annemdeki bakışı gördükten sonra evrenle bütünleştim yeminle. Göster oğlum amcalara vakasından beri bu gözleri görmemiştim. Çok korkunç. Aniden döndüm;


“ Ah evet çok özlemişim seni Winston ya. Gel sarılayım. “

Herkes bir şok içerisinde. En çok da Winston. Herhalde çocuk ben nasıl bir dengesiz ruh hastasını benimle Amerika’ya götürmeye çalışıyorum diye düşünüyordur. Olsun sevdim bu duyguyu. Onu bir kez olsun boş anında yakalayabildiğim için bir an güçlü hissettim. Nolur sevdiğim parfümü sıkmış olmasın diye diye sarılmaya yöneldim. Sarıldım sarılmasına bütün gücümle kemiklerini kıraracasına sıkınca “ aaııhh!” diye bir ses çıktı çocuktan. Sen ne güçlüymüşsün Pick!

Kulağına kısık sesle;

“ Sakın belli etme. O kadını üzmemek için her şeyi yaparım. Buna az önce yanımdan kovduğum eski sevgilimi kucaklamak da dahil. O yüzden adam ol ve işim çıktı falan diyip git bu evden.”

Hayır anlamadığım şey içimde bir kabadayı falan mı yatıyor acaba? Dolmuş şöförüne kaptan diye bağırışım, Winston’a adam ol deyişim. Garip bir duygu. Ben ben değilim resmen. Bence benim içimde bir HULK yatıyor. Neyse çok beklettim yine annem suratıma bakıyor. Sesli bir şekilde;

“Ahh canım benim nasıl özlemişim sana sarılmayı. Çok şaşırdım seni burada görünce. Hele geçen geldiğinde anneme ben yokken içeri alma dememe rağmen.”

Anneme de buradan bir gönderme yaptıktan sonra son bir kez daha sıkarak bıraktım Winston’u yerine. İçim o kadar rahatlamıştı ki ona bunun acısını çektirdiğim için. O beni terk ettiğinde hissettiğim acı bundan çok daha fazlaydı. Farkına varmalıydı.

“ Canım Pick. Ben de çok özledim. Bir daha arayı bu kadar açmayalım olur mu?”

20 Ağustos 2013 Salı

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 13

“ Abi iki ekmek bir tane de Camel Box alabilir miyim?”

“ Alabilirsin tabii.”

“ Abi verirsen alacağım.”

“ Kendin alamıyor musun oğlum kazık kadar çocuk oldun.”

Şimdi gel buradan yan Pick. Adam konuşmaz konuşmaz seninle konuşası geldi resmen. Hayır bir de amacı ne anlayabilsem. Ağzına vuracağım bir tane o olacak da sabır Pick. Gerçi vursan nasıl kaçacaksın. Tavşan gibi aile var herifte. Bakkala bir giriyorum sol arka köşede 18 kişi. Neyse sabır Pickwick en büyük erdem hani.

“ Abi acelem var. Boyumla alakalı bir durum olsaydı katılırdım sana ama sigaralara ulaşmak için önümde KOCAMAN bir engel var.”

Umarım anlamıştır. Gerçi anlamışa benziyor. Suratındaki alaycı gülüş gitti, her an bana satırla saldıracakmış gibi bakmaya başladı herif. Banane abi tüketici haklarına şikayet ederim. Dur veriyor galiba. Oh rahatladım gerçekten. Beni satırla kovalayacak olan adamı tüketici haklarına şikayet etmeyi düşünecek kadar korkmuştum sanırım.

“ Hadi kolay gelsin abi. “

Böyle de yüzsüz bir insanımdır. Az önce adamı hayalimde kendimi satırla kovalattım sonra onu mahkemeye verdim. Az daha bakışsaydık büyük ihtimalle hapiste adama don, sigara falan götürecektim.
Evin yolunu tuttum. Yorgun hissediyorum kendimi. Büyük ihtimalle sürekli düşünmekten oluyor bu. Doktorun verdiği ilacı mı kullansam acaba. Ama yok ya onu içince de kendimi “ Losing My Religion “ un klibinde dans eden adam gibi hissediyorum. Düşünmemenin başka yolunu bulamazsan Pick, yirmili yaşlarını görmeden antropoza girip öleceksin. Ben sana diyim bak. Yok arkadaş benim ilk yapmam gereken şey kendi kendime konuşmamak. Şu andan itibaren konuşmuyorum kendi içimde. Yok ya böyle da çok sıkılırım. Naber Pick? Ben en iyisi şu eve gireyim evde içerim sigaramı.

Bir kez olsun şu anahtarı elimi attığım gibi bulayım istiyorum çantamda. Buradaki mi hayır tirbuşon o. Onun ne işi var orada? Ah hatırladım 1 numarayla şarap içmiştik gecenin bir vaktinde. Ne günlerdi be. Geçen hafta mıydı oğlum o gün? Hatırlayamadım. Gerçi şaşırmıyorum hatırlamamama. Aha buldum anahtarı. Eve girer girmez kendimi yatağa atacağım. Bunu yapmayı ne kadar istesem de annem misafir var dedi. Ve misafir geleceği zaman o benim canım annem gider, nazi kampı yöneticisi gelir. O kadına bakınca sanırsınız pamuk gibi bir insan. Bir de misafir geleceği zaman görün onu.

“ Annelerin en güzeli ben geldim. “

“ Hoş geldin Pick. Hadi git elini yüzünü yıka da misafirimize hoş geldin de.”

Ben o kısmı direk atlamayı düşünüyordum. Sonra bir an gözlerinin içine baktım ve orada yapacağım hamleden sonra olacak olayların hepsini gördüm. O kırbaçlar, o oklavalar, o samuray kılıcı… Bizim bir samuray kılıcımız bile yok. Ekmek bıçağı mıydı acaba? Ya da annem benden habersiz, gizli bir samuray topluluğuna mı girmişti?

“ Tamam anne.”
Bu kadar da resmi olabilirim. Napayım benim de soğuk halim bu. Samuray kılıcım olmayabilir ama surat asarak bir insanı kolaylıkla öldürebilirim bence. Neyse Pick şimdi bırak insanları öldürme. Olabildiğince güleryüzlü ol ve misafirlere iyi davran.

“ Annelerin gülü ben geldim gelmes- “


Bu sefer olayı gerçekten son noktaya kadar götürmüştü bu çocuk. Yahu kapıdan kovsam bacadan giriyor. Banktan kovdum akşam eve misafir olarak geldi. Evet doğru tahmin ettiniz Winston!

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 12

Sen neymişsin be Pick! Helal sana. Çocuğu iyi benzettin. Gerçi Amerika dedi, buradan kurtuluş biletin dedi ama yok. Öyle her kıtada terk edilemem benim de bir gururum var. Ayrıca gerçekten benim sevdiğim Winston nerede? Bu hödük olamaz o. Pickwick ağzını bozma elin uzaylısı için. Galaksiler arası ahlak polisine takılma sonra bak başında yeterince dert var zaten. Canım uzaylı.  Ne diyorum yine ben!

Acaba doğru bir karar mı verdim? Çünkü burada kalırsam Yedi diye bir sorunum var. Ayrıca 1,2,3,4,5,6 diye sorunlarım da var.

O değil de çocuk harbiden gitti. Öyle melül melül baka baka gitti. O gözden kaybolana kadar bakmadım ona. İçimde kalmadı değil gerçi. Olsun hak etti.

Hani Pink demiş ya “ Sadece bana bir sebep ver, sadece birazcık yeterli. “ valla doğru demiş. Gelsin alnından öpeceğim. Biri bana bunların neden olduğuna dair ipucu falan versin yoksa ben düşünmekten kafayı yiyeceğim. Saat de baya geç olmuş ben fark etmeden baya baya canım Yedi’nin bankında saatlerimi geçirmişim. Eve gideyim de annem merak etmesin bir de kahvaltıyla duruyorum saatlerdir. Gideyim gitmesine de bu saatte otobüsler acayip kalabalık olur. Yani sanırım öyle olur. Ben en iyisi yürümeye devam edeyim. Kilo veririm hem. Gerçi böyle diye diye Süreyya Ayhan’ı geçtim hala gram kaybetmedim o nasıl oluyor bilmiyorum. Ben eve gideyim de annelerin gülüne biraz yağcılık yapıp yemek hazırlatayım. Biliyorum çıkar ilişkisi görünüyor ama kadın da mutlu oluyor ona iltifat edince. Pick kiminle konuşuyorsun sen yahu? Tek başınasın unuttun herhalde yine. O geçen otobüs mü? Valla öyle bakayım bizim eve gidiyor. Galiba bir tane de boş koltuk gördüm orada yardır Pick!

“ Abi hastaneye gider mi?”

“ Gider yeğenim noldu bir yerine bir şey mi oldu?”

“ Yok abi hastanenin orada bir akraba oturuyor da akşam yemeğe davetliymişiz. “
Kural bir; asla otobüs şöförüne evinizin yerini söylemeyin. Ona söylerseniz sağır sultan bile duyar. Daha kötüsü başka otobüse binerseniz yiyeceğiniz tribin haddi hesabı yok.

“ Tamam genç gel otur istersen buraya. “

“ Yok abi arkada bir yer görmüştüm.”

Kural iki; asla şöför yanına oturmayın. Yol boyunca konuşturur. Sadece kendi konuşsa siz dinleseniz iyi. Sizi de konuşturur. Ağız tadıyla kulaklığınızı takıp müzik bile dinleyemezsiniz.

Neyse arkaya geçeyim de oturayım diye bir mücadele verdim. Hatta sona yaklaşırken bir teyzeyi tekmelemek zorunda kaldım. Banane teyze elindeki pazar torbalarından? Ben mi dedim yığın yap da domatesler ezilsin diye. Çekileceksin önümden burada Pickwick geçmeye çalışıyor değil mi?
Tam geçtim koltuğa böyle dünya kupasını kazanmışım gibi seviniyorum derken bir baktım benim ineceğim durağa az kalmış. Hadi Pick geri kalk. Bu sefer kadını tepemezsin de. Valla o bastonla bir vursa ölürsün oğlum sen. Tamam teyzeyi atlattık sıra bebek arabasında. Oradan da şöye bir kıvrılma hareketiyle geçsek. Sen harikasın Pick.

“ KAPTAN İNECEK VAR!”

O ses benden mi çıktı yoksa? Eminim değil mi bildiğin konuşan bendim? Yahu Pickwick sende ne cevherler varmış. O sesi geçtim kaptan ne? Uçakta mısın sen. Paraşütle mi atlayacaksın sanki. “Müsait bir yerde…” nin nesi eksik? Olsun o adamın şaşkın bakışlarını da atlatırsın sen sakinliğini bozmadan in. Ve daha fazla rezil olmadan. Gerçi bu insanları bir daha nerede göreceksin ki. Bırak rezil ol oğluşum. Aha annemi görme saatim gelmiş benim buradan bunu anlıyoruz. Geliyorum anne. Ekmek var mı evde? Aferin Pick annene telepati yoluyla ekmek olup olmadığını sordun az önce. Bak bakalım cevap gelmiş mi? İyice çıldırdım. Biraz daha ileri seviye olsam kimseye zarar gelmez. Ben bir annemi arayım da günümüz insanları gibi modern yöntemlerle sorayım.

“ Annelerin gülü, evde ekmek var mı? Kahvaltıyla duruyorum ben.”

“ Ben de tam seni arayacaktım. İki tane al oğluşum paran varsa.”

“ Anne biz bir ekmeği bile bir haftada zor bitiriyoruz, iki tane neden?”

“ Akşam misafirimiz var oğluşum. Hadi al gel eve.”

“ Yine o gündeki kadınl-“


Suratıma kapattı. Ah be anne. Niye her seferinde böyle yapıyorsun anlamıyorum ki. Bak hem yaram var suratıma kapanan telefonlardan dolayı. Neyse gideyim ekmeği alayım. Sigaram da bitmek üzere zaten. Dur benim param var mı acaba? Var gibi görünüyor. Şu canını yediğimin Yedi’si sayesinde – tabii Winston’un emeğini de unutmamak lazım- bir yere para harcayacak kadar dolaşamadım ki. 

13 Ağustos 2013 Salı

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 11

“ Oldu anladım. Sen gitmeden şuna bir kere daha acı çektireyim dedin. Anlıyorum seni de anlıyorum, yakışıklı çocuksun. Ego ihtiyacın var. Tamam ama benden çıkmaz. Kendi dertlerim başımı aşmış, düşüncelerim bulutlarda. Geçen hava limanından aradılar. Uçakların rötar yapmasına sebep oluyormuşum. Türbülans falan dedi ama dinlemedim sevişiyordum o sırada. Neyse. Sen gitmek için geliyorsun artık anladım. Senin yapın bu kabul ediyorum seni böyle o yüzden beni boşver. Ama artık rahat bırak Winston. Sen aramadan önce ne kadar rahattım. Düşünecek pek bir şeyim yoktu. Bugün hangi numara arar acaba diyordum ya da nereye gideyim de içeyim.”

“ Pickwick, Müge Anlı’ya hala çıkmadıysan Türk kadınları epey şey kaçırıyorlar. Sözümü bitirmemi bekle biraz. Tamam katılıyorum sana epey kötülüğüm dokundu. Bunlardan dolayı gerçekten pişmanım. Duydun beni. Sakın ağzını açayım deme otur dinle. Ben belki benimle taşınmak istersin diye düşünmüştüm. Onu söylemeye çalışıyordum. Lafı ağz-“

“ Sen ne diyorsun Winston ya? “

“ Ah Pickwick bir kez olsun dinle! Benimle taşın diyorum. Gel orada oku benimle birlikte. “

“ İyi de neden böyle bir şey yapayım? “

“ Ben seni özledim. Ve seni benim elimden alamayacakları bir yere gidelim istiyorum. Yalnız biz olalım istiyorum. “

“ Onun için yanlış kıtayı seçmemiş misin sence de? Baya kalabalık bir nüfusu var diye hatırlıyorum ben. “Biz” kavramı için bile fazla kalabalık. Ve biliyorsun ben kalabalık yerleri sevmem. Ayrıca nereden çıktı bu yanıma Pickwick’i de alayım olayı? Neden ben oluyorum burada. Ya beni orada da terk edersen? Burada terk etmen yetmedi başka kıtada mı terk edeceksin? Yeni bir fantezi falan mı bu? Eğer öyleyse hiç duymadım ben de deneyim bir ara. Hatta yarın benimle İzlanda’ya gelsene orada terk edersin. Daha seksi oluyormuş orada terk edilmek.”


“ Pickwick sen gerçekten fazla gerginsin. Orada yeni bir hayatımız olabilir. Ne dersin bana geri dönmeyi düşünür müsün? “

Allahım ben bir tane su samuru sipariş etmiştim o nerede kaldı? Hani üzerime düşecekti falan. Ona olumlu ya da olumsuz bir yanıt verirsen sevinirim. Kaldı ki su samuru üzerime düşmeden yerdeki cam şişeyle bileklerimi dikine kesmeme az kaldı. Neden bütün bunlar bana oluyor onu da anlamıyorum ki. Çok iyi çocuğum özümde. Tamam sevişiyorum falan ama yani özüm iyi.

“ Afedersin ruhani yönümle etkileşime geçip sipariş ettiğim su samurunun gecikmiş olmasıyla ilgili şikayet formu dolduruyordum. Winston teklifin için gerçekten teşekkürler, ayrıca hayatıma sürekli girip çıktığın için de teşekkürler. Bir de telefonları suratıma kapattığın için de teşekkür ederim. Hiç mi “önce sen kapat aşkım” olayı yaşamadın hayvan herif. Neyse teşekkürler. Beni terk ettiğin için de gerçekten teşekkürler. Sen hayatımdan çıkmamış olsaydın ben bunların hiçbirini yaşamıyor olacaktım. Kendi seçimlerim olsa da senin etkin var yok değil. Ama birkaç gündür dibe batıyorum sayende. Ve hayır seni özlemedim. Sen özlediğim insan değilsin.

“ Bu ne demek oluyor? “

“ Sen benim sevdiğim insan değilsin. O sürekli laf attığın numaralar var ya. Onlar senden çok düşünüyor beni. Sen geçen akşama kadar bir bayram mesajı bile atmadın. Bayram mesajları eski sevgililer içindir. Sen benim o sevdiğim Winston değilsin. O beni düşünürdü. Beni severdi. Ve yanındayken kendimi tuhaf değil mutlu hissederdim. Şimdi ağlayabilsem ağlayacak durumdayım. Ve bütün bunlar senin suçun. Şimdi git! Sevdiğim Winston kendine ne yaptı bilmiyorum ama o olmadan bir daha asla benimle konuşma.”

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 10

“Pardon ne dedin sen?”

“Susmanı bir tek bu şekilde sağlayabildim. Beni dinle şimdi. Neredesin bana onu söyle ve senin yanına geleceğim. Konuşmamız gerekiyor.”

“Konuşurken suratıma kapatmayacaksan eğer, sahilde bi bank tepesinde oturuyorum. Su samurundan önce gelmeye çalış.”

Kapattım telefonu. Kapattım kapatmasına ama ben intikamın verdiği hazzı beklerken hiçbir şey hissedememenin hüsranına kapılmıştım. Arkadaş o suratıma milyon kere kapattı telefonu, Pick oğlum sen neden onlar gibi hissedemiyorsun. Düşün Pick kendini ne kadar kötü hissettiğini düşün o suratına kapattığında. Sevişmenin ortasında baban aramış gibi hissetmedin mi? Sigaradan bir fırt aldıktan sonra gerisini arkadaşına kaptırmış gibi hissetmedin mi? Hissettin. Savaş o zaman.

Winston mu o? Nereden geliyor bu çocuk. Uzaylı mıdır nedir yahu. Nasıl bu kadar çabuk gelebildi anlamıyorum. Hayır yukarlarda bir yerde “Skati” varsa, nolur beni de ışınlasın. He beni gördü sanırım. Dur haberim yokmuş gibi davranayım. Onu bekliyormuşum gibi görünmeyim diyeceğim de bizim köşe evdeki Mualla abladan farksızdı halim. Kafamı suyu arayan caretta carettalar gibi uzatmış bakınıyordum.

“ Doğruyu söyle Winston, konuşman gereken konu senin uzaylı olman falan mı? “

“ Her zaman yaratıcılığına hayran kalmışımdır Pickwick. Ama bunu nereden çıkardın? “

“ Normal bir insan bu kadar kısa sürede ve bir anda ortaya çıkmaz. Doğruyu söyle Winston valla yargılamayacağım. Ama orada bir yerde bir Skati olayı varsa cidden şu anda beni eve ışınlayabilir mi? “

“ Bakıyorum yine son derece gerginsin Pick. Ne oldu? “

“ Birincisi bana Pick deme, adımdan soğutuyorsun. İkincisi bugün neden herkes bana bu soruyu soruyor? Ve üçüncüsü buraya beni değil senin gizli devlet sırrını konuşmaya geldin. Anlat. Hala su samurundan ümidimi kesmedim. “

“ Pickwick, beni özleyip özlemediğini sorduğumda bana kesin bir şey söylememiştin. “

Harika, onu özlediğimi teyit etmek için beni bu kadar uğraştırmış. Ya arkadaş beni terk eden sensin. Ardından milli koşu takımına çağrıldım ben haberin var mı? Evde attığım deparları duymuşlar. Sen gelmiş bana beni özledin mi diyorsun.

“ Konumuzla alakası ne peki? “

“ O cevabına göre sana bir şey söyleyeceğim. “

“ Söyleme. “

“ Söylemek istiyorum Pickwick. Çok zamanımız yok karar vermen için. “

“ Seninle evlenmeyeceğim Winston. “

“ Orasına bakarız, sen beni özledin mi özlemedin mi? “

“ Bir süredir hiçbir şey hissetmiyorum Winston. O yüzden bu soruna verebilecek en iyi cevabım bu. “


“ Pekala Pick, ben Amerikaya taşınıyorum. Ben düşündüm de, belki…”

8 Ağustos 2013 Perşembe

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 9

Çocuk ben bunları düşünürken mutfağa gitmiş bile.

“ Pick, seni tanıyorum. Gergin olduğunda böyle davranıyorsun sen. Ve nedense bugün çok gerginsin.”

Nedense mi? Oğlum sen dün bana sevgilim ol dedin. Ya benimsin ya kara toprağın dedin. Canım diyip duruyorsun. Ve nedense ben gerginim? Sen geriyorsun. Normal bir kahvaltı edişimiz olsa ben bu kadar gerilmiş olur muydum çocuk? Senin yüzünden gerginim.

“ Senin yüzünden.”

Niye söyledim ki ben bunu? Şimdi neden benim yüzümden diye konuya girecek ve dünkü konuşmaya dönecek konu. Of Pick, aklını seveyim Pick.

“Ben ne yaptım ki geriliyorsun?”

“ Dünkü konu Yedi. Biliyorsun o zaman da söylemiştim. Hiçbir zaman hazır olmadım böyle bir şeye. Ve sen birden bana söyleyince afalladım. Ayrıca resmen anlaşmışsınız gibi seninle buluşmadan önceki akşam eski sevgilim aradı. Sadece beni özlediğini söylemek için aramış. Bütün bu olaylar beni bunaltıyor biraz. İzninle ben biraz dışarı çıkıp kafamı toplamak istiyorum. Kahvaltı için teşekkürler, annene de reçel için teşekkürümü iletirsin.”

Sanırım günlerdir yaptığım en doğru şey bu oldu. Ne diyeceğini beklemeden kalktım ve kapıdan çıktım. Çıktım çıkmasında da aklım dekoltede kalmadı değil. Of Pick odaklan biraz. Şu an kafan karışık. Söylediklerimi düşünmemek için sürekli saçma şeyler düşünüyordum. Mesela pijamamda kaç tane superman vardı? Annem akşam için benden neden domates almamı istemişti? Babamın mutfakla alakası olmadığından pasta sorusunu soramadım kendime gerçi. Bir dahakine artık ne yapalım. Bütün bu düşünceler de geçtikten sonra  mecburen konu geldi söylediğim şeylere. Sanırım bütün kafa karışıklığımı çocuğun üzerine dökmüştüm az önce. Ama ben ne yapayım arkadaş iki güne sığmayacak kadar çok duygu yaşattılar. Benim suçum yok burada. Desem de kendimi suçlu hissediyorum. Gideyim bari bu canını yediğimin Yedi’sinin oturduğu banka oturayım.

Şimdi de düşünmeye başlamışken düşüncelerim bölündü. Yemin ediyorum telefonu fırlatıp atacağım bir gün. Çalma artık, çalma arkadaşım. Aramayı yine son çaldırmada açtım ve yine kim olduğuna bakmadan.

“ He buyur, ben Pickwick. Şu anda cevap veremiyorum. Büyük ihtimalle kendimi çeşitli yollarla öldürmeye çalışıyorumdur. Mesajınızı bırakmayın, içinizde kalsın.”

“Pickwick, dalga geçme. Mesajıma cevap vermedin. Dünyanın en kötü dinleyicisisin diyeceğim ama değilsin de.”

“Yine mi sen? Winston bugün olmaz lütfen.”

“Neredesin?”

“Bir bank tepesine, üzerime gökyüzünden su samuru düşer inşallah diye dua ediyordum ki sen aradın.”

“Belki böylesi senin için daha iyi olur?”

“İnan bana Winston, su samurunu tercih ediyorum hala.”

“Numaralara da bunu söylüyor musun Pick?”

“Sen Pickwick de lütfen. Ağzına yakışmıyor kısaltma. Numaralarla benim aramdaki mizah anlayışı çok farklı. Onları görmek istemediğim zaman görmüyorum en azından. Sana öyle bir şey yapmak mümkün mü? Telefonu suratıma kapatıyorsun, ertesi gün benim evimde annemle oturmuş beni bekliyorsun hatta yetmezmiş gibi çıkarken kapıyı da yüzüme kapatıyorsun. Numaralar daha saygılı davranıyorlar en azından. Ve yetmezmiş gibi…”


“Pickwick ben hamileyim.”

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 8

“ Ya şimdi bak canım Yedi. Söylemiyim dedim ama, göğüsler fora yani senin. Bakmadan duramıyorum napayım bendeki de alışkanlık. Onu söyleyecektim.”

Her şeyi geçtik Pick, şimdi de polisi arayıp taciz edildiğini söylerse hakkıdır çocuğun. Öyle mi söylenir. Göğüsler fora ne demek. Banu Alkan mı bu? Sevdiğin çocuk. Sevdiğin mi? Yok yani seviştiğin işte. Winston var sevemem. Gerçi Winston da ilişkimizi suratıma kapatıyor.

“ Oğlum çay demlediğine emin misin sen çarpmış seni.”

“ Dekolten çarptı beni. Sevişelim mi?”

“Canım kahvaltı edelim daha film izleyeceğiz. Sen seç filmi ben çayları getiririm.”

Kahvaltı edelim, çay içelim. Biz ne zaman sevişeceğiz be adam! Bıktım valla. Gideyim sevişme sahnesi bol olan bir film bulayım belki gaza gelir. Ama yok o zaman da diyecek bu çocuğun amacı sevişmek. E zaten öyle niye kasıyorum ki bu kadar? Değil mi yoksa. Ah be güzel Pick. Kafan zehir gibi ama yanlış yerlere çalışıyor be güzelim. Sen en iyisi git oradan melankolili, depresyonlu, ağlamalı bir film bul da ağlat şunu, dalga geçersin. Kendine gelirsin.

“ Canım çok dram izlemek istiyor. Uyar mı sana?”

“Uyar tabi canım. Yalnız ağlamazsın değil mi sen?” Omzunu göstererek; “ Ağlarsan memnuniyetle kabul eder omzum seni.”

“Ben en son doktorun yaşayıp yaşamadığımı kontrol etmek için popoma okkalı bir şaplak atmasından sonra ağladım canım Yedi. Üzgünüm omuz, başka zaman.”

Bu çok iddialı mı oldu acaba? Düşünsene sen, Pick, salya sümük ağlıyormuşsun çocuğun omzunda. Çocuk bırak sevişmeyi, denize bile muşambayla girer senin yanında yemin ederim. Ama yok Winston beni bırakıp gittiğinde bile ağlamadıysam iki saçma aşık insan yüzünden hiç ağlamam herhalde.

“Pick, annem gönderdi bak reçeli. Tadına bakmanı istiyor.”

“Annen mi? Annen derken? Bildiğimiz seni doğuran kadın, hani cennetin üzerinde duran kadınlardan biri mi?”

“ Annem işte Pick. Arkadaşın yesin dedi. Biliyorsun pek arkadaşım yok, eve bir arkadaşımın gelmiş olmasına baya sevindi.”

Oh. Yemin ediyorum AIDS tehlikesinden sonra bu daha büyük bir rahatlık verdi yeminle. Ben Pick olarak Yedi’nin Annesi ile tanışacağım diye korkudan reçel olmuştum zaten.

“ Teşekkür ettiğimi iletirsin, lezzetli olmuş.”

“ Kendin de söyleyebilirsin istersen. Haftaya birkaç günlüğüne ziyaretime geliyorlar. Tanışmak istersen eğer.”

Allah’ım şimdi sen bu listeyle çok oynuyorsun falan diyeceksin ama AIDS’i yine silip bunu başa alırsan çok sevinirim. Ben anneyle falan tanışamam. Yahu bu işin bir sırası yok mu? Önce tanışırsın, sevişirsin, sevgili falan olursun –konuya uzağım yanlışsa uyarın- nişan kararı falan alınca aileyle tanışırsın. Aile çok sonra geliyor Yedi’ciğim.

“ Oh bugün de doyduk. Hadi filmi takıyorum ben Yedi. Bana çay getirsene lütfen.”

“ Anladım yahu konuyu direk kapatmasan da olurdu güzelim.”

Düşün Pick, sadece göğüs dekoltesini düşün. Güzelimin ardından gülüm geliyor eminim.

“ Gidip çay koy gözünü seveyim canım Yedi. Bak canım diyorum sana.”

“ Canım demiyorsun ki, canım Yedi diyorsun. Hiç samimi değil.”

“ Olur mu Yedi’ciğim. Lütfen çay koy, koymazsan mutfağın yerini biliyorum. Masada sevişmiştik hani, gider kendim koyarım.”

Bu göndermeye de sevişmeyi eklemiştim. Artık anlamış olması lazım. Anladın herhalde Yedi? Ya çocuk ben ne hallere geldim burada. Hiç olmadığım birine dönüşüyorum sen bana çay koymuyosun. Ayıp senin bu yaptığın. Senin yaptığını bizim mahalle kahvesindeki amca yapmıyor. Adam beni ne zaman dertli görse “ Gel genç Pick, çay ikram edeyim sana.” Diyor. O amca bile bunu diyor.

“ Hala şeker kullanmıyorsun değil mi Pick? Ona göre götüreceğim şekerliği.”

“Hayır hala kullanmıyorum.”

“ Tamam başka istediğin bir şey var mı? Su falan?”

“ Çekilebilirsin Yedi.”

Not al bunu; bundan sonra Fransız filmi izlemek yok Pick. Uşağın mı çocuk senin? Hayır sendeki yüzsüzlüğü de anlayamıyorum. Çocuk sana evini açtı, çay koymaya zor ikna ettin, şimdi de uşak muamelesi yapıyorsun. Senin yaptığın daha ayıp oldu.


“ Bozulmadın değil mi Yedi?”

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 7

Bende yine bir savunma alaycılığı var. Neden her zaman bu oluyor anlamıyorum yahu. Hayır canım kelimesinin iticiliğini o meme dekoltesi kapatıyor olması gerekiyordu sonuçta. Ben neden bu kadar takılmıştım buna? Gittikçe fark ettiğim şeylerden biri de sevişmeyi isteyen kişinin ben olmasıydı. Garip cidden. Ben, Pick, nasıl böyle bir şey yaparım. Acaba ona fark ettirmeden kapıdan çıkıp gitsem mi? Ama açım sonuçta ben de insanım kahvaltı edeyim o sırada konuşmaya çalışırsa tıkarım ağzına iki domates ne bileyim peynir falan. “Aç ağzını bakayım. Hamm yap. Aferin” ayağına sevimli de olurum hem. Sorarsa ne bu sıcakkanlılık diye dalga geçtiğimi söylerim. Hem belki AIDS olabilir o konuya hala açıklık gelmedi sonuçta iyi davranmam gerek. Ne diyorum ben Allah için.

“ Çay oldu sofra hazır mı?”

“Para hazır mal hazır mı konuşmasına döndürmesene şunu Pick.”

“ Hayatımda heyecan istiyorum Yedi anlatabiliyor muyum?”

“ Tamam gel filmi sen seç. Bak çok heyecanlı.”

Allah için Yedi kaç tane filmin var zaten. Sahi kaç tane filmi var bunun?

“ Kaç film arasından karar vermem gerekiyor?”

“ Yaklaşık 300-350 filmim var. Kategorilerine göre ayrılmış durumda. Daha önce görmedin mi Pick?”
300 mü dedi o? Daha önce o kadar filmi bir arada CD satan amcanın dükkanında görmüştüm herhalde. Orada bile kategorilerine göre düzenli değildi. Bir düzen hastası daha karşımda anlaşılan. Merhaba ikinci 5 Numara. Baban nasıl iyi inşallah? Aha iyice delirdim. Yahu hayalimden milletin babasına selam yolluyorum bildiğin. Müge Anlı’ya çıksam iyi reyting yaptırırım yeminle. Kendine gel Pick çocuk suratına bakıyor.

“ Azmış ya.”

Az mı dedim az önce? Çocuk sorsa bir sinirle sana “ Sen hayatında o kadar film mi gördün?” diye, ne diyeceksin acaba?

“ Biliyorum ama daha artıyor sen de eklersin zamanla. Bir de onları düzenlemek hoşuma gidiyor.”

“ Bir 5 Numara vakası daha var karşımda anlaşılan.”

“ Beni ilk kez bir başka numarayla karşılaştırdın Pick.”

Oradaki “başka” sözcüğüne yüksek bir vurgu yaptığında anladım ben hatamı. Yahu çocuğun evindesin üstelik o çocuk sana duygularını açmış hatta yetmemiş memelerini gözler önüne sermiş sen ne diyorsun.

“ Kusura bakma Yedi, beni biliyorsun. Alışamadım henüz bu duruma.”

“ Mühim değil canım, bu biraz da benim kabahatim.”

“ Dedelerin kahve konuşmasına çevirmeyelim ortalığı Yedi. Dünden beri sana bir şey söylemek istiyorum zaten.”

İkinci hata. Oğlum sen napıyorsun bugün. Heyecan yaptı çocuk suratında nur belirdi yemin ediyorum.

“Ne söyleyeceksin?”

2 Ağustos 2013 Cuma

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 6

He oldu. Şimdi de devlet ajanı kesildi başıma. Hiç kusura bakma Winston daha afyonum patlamamış zaten. Hem Yedi’ye geliyorum diye mesaj attım. Eyvah! Ben geliyorum dedim de daha süperman’ler üzerimde tepiniyor. Kurtul şu pijamadan Pickwick. Kalkalım bakalım ne giysem acaba? Yine öyle yakalı bir şey giymişse bu sefer hiçbir dolaşma beni yatak odasından öteye götüremez haberi olsun. Salon da olur, olmadı mutfak. Ama bu kez de bir banka falan gitmem ben. Banklara gidip oturacak adam mıydın sen Pickwick. Güçlü ol ve o siyah pantolonun içine gir. Aha düğme kapanıyor. Kilo mu verdim acaba? Yok vermemişimdir saat kaç olmuş ben yeni uyanıyorum yemek yemedim ondandır. Hemen sevinme ve olabildiğince rahat görün o pantolonun içinde. O gazla üstüme ne giydiğimi bilmeden atladım indim aşağıya ne göreyim. Bizim Yedi kapıda bekliyor. Yine bir yaka olayı vardı anlaşılan.

“ Oğlum ne işin var burada? “

“ Sen geliyorum diyorsan yeni uyanmışsındır. Ben de daha erken gidelim evimize diye gelip alayım dedim. “

Evimiz mi? Bana ev mi aldın sen ne yaptın?

“ Evimiz mi? O ne demek oluyor. Yenebiliyor mu o? Hem sen ne zamandır beni bu kadar iyi tanıyorsun? “

“ Ben her zaman seni tanımaya çalıştım canım. Demek iyi bir iş çıkarmışım. Hadi geç arabaya. “

O kadar etkilendim ki o “canım” kelimesinin iticiliğine bile takılmadan bindim arabaya. Ama bizimki aşmış kendini. Yeni evlenen gelin gibi hissediyor herhalde. Ben ne yapacağım bununla yahu. Daha dün konuştuklarımızı düşünecek vaktim bile olmamışken bu neler yapıyor. Harbi onları sorarsa ne diyeceğim. Aman gerçeği söylerim, en doğrusu o olur. “ Ben seni o şekilde sevmiyorum. Tamam t-shirt güzel oturmuş memeler falan sağlam ama yapamam. “ derim olur biter.

“ Dün konuştuklarımızı sormayacağım eğer düşündüğün şey oysa. Onları bil diye söyledim. Sana karşı hissettiklerimi ve senin de kendini nasıl hissetmen gerektiğini bil istedim. Çünkü Pick çok yanlış yapıyorsun kendine.”

Sana mı kaldı benim yanlışlarım arkadaşım. Canımın istediğini yapıyorum. Sor bana pişman mıyım?

“ Teşekkür ederim. En azından düşünmek ive gözden geçirmek için zaman veriyorsun. “
Burada öyle bir kinaye yapmıştım ki. Yani ben öyle düşünmüştüm. Ama bildiğin “Allah razı olsun be hacı.” dan farkı olmayan bir cümleymiş ki o da güldü baya.

“ Karnım çok aç dişlerimi fırçaladım haberin olsun. Evinde neden fazla fazla diş fırçası olduğunu da bana bir ara açıklarsın diye umuyorum. “

“ Geçen markete gittiğimde dedim bu çocuk dişlerini fırçalamakla vakit kaybetmesin. Daha çabuk gelsin. O yüzden aldım sana da bir tane. “

“ Şaka değil mi bu? Dolaylı yoldan dişlerimi fırçalayıp fırçalamadığımı sorguluyorsun yani. Hehe şakacı şey seni. “

“  Tabi şaka Pick. Ne bileyim kampanya vardı iki tanesi tek fiyatınaydı ben de aldım işte bunu neden bu kadar düşündün acaba? Neyse geldik evimize. “

“ Şuna evimiz demesen Yediciğim. Zilin üstünde hala babanın adı yazıyor sen git önce kendi evin yap orayı. “

“ Emrin olur paşam. “

Biz seninle ne zaman bu kadar samimi olduk Yedi? Bu ne mutluluk. Gökkuşağının üzerine oturmuşsun da seni rahatsız ediyormuş gibi bir mutluluk var üzerinde. At bunu bir üzerinden. Gel biz çay olana kadar sevişelim olmaz mı? Eski günleri anarız.

“ Çay koyuyorum ben Yedi. “

“ Koy ben de film seçeyim içeriye hazırladım masayı. “

Film, içeride masa, canımlar, evimiz babaannem olsa burada “ Napıyorsun sen evladım kırıntı olacak her yer. İçeride yemek mi yenirmiş. “ derdi. Şükür ki babaannem yok burada yoksa onun yakasını da kapattırır beni doğa harikalarından birinden daha ayırırdı. Gerçi babaannem burada olsa önce bana kızardı. Neden çocuğu uğraştırıyorsun derdi. Sonra da oturur Yedi ile benim içeceğimiz çaydan kendine koyar ve büyükbabamın onu aldattığına dair teorilerini anlatırdı. Evet babaanne o seksen yaşındaki adam karizmasıyla yirmilik kızları tavlıyor.

Hayır bak Yedi görüyor musun? Sen bana böyle davrandıkça ben düşüncelerimi toplayamıyorum.” Her zamankinden alayım ben canım” demek istiyorum. Ne olurdu çay öncesi ve çay sonrası sevişmesi yaşasak? Bu canımlar olmazdı, evimiz olmazdı, kampanyadaki ikinci diş fırçası olmazdı. Yetişkin bir Pick her zaman düşünebilir ben diyorum size. Düşünmeden geçirdiğim bir saniye varsa Yedinin memesi olayım. Olayım aslında. Şu andaki halimden daha çok işe yararım. Düşünme Pick hadi oğluşum bir saniye düşünme. Oğluşum mu?! Anne kafamın içinden çıkar mısın rica etsem meme olmak söz konusu burada.

“ Canım, o çayı toplamaya falan mı gittin sen? Yarım saat geçti.”

“ Gel istersen çaya sor neden demlenmiyormuş Yedi? Dur ben soruyorum. Sen canım dediğin için demlenmiyormuş. “

“ Çay bile söz sahibi bu konuda yani?”


“ Benim olmadığım kesin”