24 Eylül 2013 Salı
Arkadaşlar biliyorum Pickwick değil ancak Ege Üniversitesi şu sıralar yoğun bir zamanda. Bildiğiniz gibi KYK yurtları kız/erkek olarak ayrılmış. Bu durum pek çok arkadaşımızı mağdur duruma soktu. Pek çok arkadaşımız okullarından çok uzak yurtlara gitmek zorunda bırakılıyor. Bu durum herkesin ilgisini çekiyor olmalı. Elime geçen bu kağıt parçası elime tutuşturuldu ve gerçekten çok açıklayıcı. Bu durum öğrenci mağduriyetidir. Eminim ki bloğumu takip ediyorsanız böyle bir konuya sessiz kalmayacaksınızdır. Ege Üniversitesi'nde mağdur olan arkadaşlar adına gerçekten üzgünüz ve her zaman yanındayız.
21 Eylül 2013 Cumartesi
Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm 21 )
“ Gelecek belirsiz bir olgu. Bakarsın olur. Bakarsın buradan
çıkınca seni bir daha görmem bile. “
Pick ne yapıyorsun sen oğlum? Niye felsefeye bağladın sen
şimdi. Birazdan gerçekliğin varlığı hakkında dört sayfalık bir kompozisyon
hazırlamaya başlayacaksın resmen.
“ Tabii haklısın. “
Bak çocuğu bile sıktın şimdiden. Dur hiç beklemediği bir şey
yap ki dikkati sana gelsin. Sağ arkamdaki çocuğu kesiyor galiba gözleri
orada.Ben de kesmiştim. Ne yapsam ki acaba.
“ Tabii eğer istersen numaramı vereyim böylece gideceğin
zaman haber verirsin oradaysam görüşürüz. “
Ne diyeceğini beklemeden hızlıca bir kağıda numaramı yazıp
önüne uzattım ve bir şey söylemeden kalktım masadan. Bence bir sigarayı hak
etmiştim. Tam giderken bari çocuğu da çağırayım belki kendini zehirlemeyi seven
biridir diye.
“ Sigara içmeye çıkıyorum gelmek ister misin? “
“ Geliyorum telefonumu alayım babamdan orada bulurum seni. “
İlk randevunu kopardın oğlum. Saçmalama ne randevusu sigara
içmeye bahçeye çıkacaksınız bunun neresi randevu. Gerçi kendim adına cidden
büyük bir adım attım ve numaramı verdim. Daha ne yapayım? Acaba bahçeye çıkar
çıkmaz üzerine mi atlasam çocuğun? Yok artık o kadar da değil Pick. Bari
gazozuna ilaç falan kat yani öyle hayvan gibi dalma çocuğa. Ya da bekle kendi
isteğiyle gelir sana. Pickwicksin sen bu kadar düşünme. Bu söylediğim nasıl bir
çelişkiydi acaba.
“ Hey. Telefonları almıyorlarmış içeri o yüzden babama
vermiştim. Seni bulmak zor olmadı. Baya uzunmuşsun. “
Harbiden dikkat ettim de Winstondan uzundum.
“ Ayakkabıdandır. Ben girişteki mahkeme duvarına bırakacağım
telefonumu sınavdan önce. “
“ Her neyse kaydettim seni. Pickwick değil mi yazılışı
adının? “
“ Evet. “
“ Anlamı ne? “
Cennete düşen ilk ayaklı felaket tanesi. Ne bileyim ben bunu
arkadaş. Hiç bakmadım ki adımın anlamı nedir.
“ En ufak bir fikrim bile yok. “
“ Pekala bundan sonra oraya gittiğimde sana mesaj atacağım.
“
Mesaj mı? Fakir misin oğlum? İnsan bir hava olsun diye
ararım falan der de aramaz. Neyse mesajla da yetinebilirim sanırım.
“ Ben de gideceğim zaman ararım haberleşiriz. “
“ Anlaştık. Yalom okuyan biriyle aynı anda kitap okuyacağım.
Hoş bir şey bu. “
Abartmasan adamı artık? Anladım okudun sevdin falan ama o
kadar da abartmana gerek yok. Adam gereksiz asılmalarına araç olduğunu öğrense
peşine kiralık katil takar oğlum. Başka kitaplar da okuyorum ben. Aslında
bakarsan fazla fazla kitap okuyorum ben. Arkadaşım yok da.
“ Bu o kadar büyük bir ayrıcalık değil ki. Kitapçılarda
satılıyor sonuçta kitap. “
“ Ama ilgilenmeyen birisi pek almaz. “
“ Neden bu kadar övüyorsun peki onu açıkla.”
“ Yazım tarzı hoşuma gidiyor. Ayrıca konu olarak da ilgimi
çeken bir şeyi işliyor. “
“ Sen öyle diyorsan. “
Artık yaksak sigaralarımızı da sınavı olup gitsek dostum?
Bence çok güzel olabilir. Dur ilk hareketi benden bekliyor galiba. Ya bu çocuk
da ne pasif çıktı ya. Yani o anlamda pasif değil. İlk hareketlerin hepsi benden
gelecekse ne anladım ben bu flört olayından. Gerçi flört içinde bile değiliz
ona göre. Olsun o Pickwick’in nasıl biri olduğunu bilmiyor daha. Çıkardım çantamdan
paketi sonra çocuğa baktım böyle. Acaba uzatsam mı uzatmasam mı? Çocuk sigara
içen bir tip gibi değil. Ben de sigaralarını ortalığa saçan bir tip değilim
zaten. Ama dur eğer flört ediyorsak ne olur ne olmaz. Pintiliği bırak Pick.
“ İster misin ?”
“ Ben aslında çok içmiyorum ama alayım seninle keyifli
olabilir. “
Ne o orgazm sigarası mı sandın bunu? Seninle keyifli
olabilir ne demek yahu? “ Ben aslında çok içmiyorum” da çok büyük bir yalandır
ayrıca. Daha önce ağzıma yanlışlıkla değdi de babam kızar diye ağzıma kezzap
döktüm demektir onun anlamı.
“ Tamam getir de yakayım. Daha önce pek içmişe benzemiyorsun
aslında.”
“ İçmedim zaten. Deneyimsiz görünmek istemedim. Hehe.”
Hehe mi? O nasıl bir gülüştür lan? Hayır şokuma verin lütfen
lan falan dedim ama. Hayatımda ilk kez hehe diye gülen biri gözüme bu kadar
güzel göründü. Ne desem bilemedim ben de otuz bir dişimin tamamını açarak
karşılık verdim. Çok mu kaçtı acaba? Yok Pick sen bir daha gülme mümkünse. Sana
neden at gibisin dediklerini şimdi anladım. Lanet olsun çocukla olacağı varsa
bile bu saatten sonra olmaz.
“ Yerinde olsam hiç başlamazdım. Ben mesela öylesine
içiyorum. Ortamdan çıkmak için bahane oluyor. “
“ Mantıklıymış gerçekten. Bundan sonra ben de deneyebilirim.
“
“ Daha beş saniye falan önce başlama dedim yahu.”
“ Çok geç beni sigaraya başlattın. “
Banane oğlum. Zorla ağzına tıkmadım ya sigarayı. Annemler
küçükken çekirgelerin ağzına süpürgelerin tel tel olan kısmı var ya ne deniyor
adına unuttum. Ondan tıkıp yakarak sigara içirirlermiş hayvanlara. Ben de öyle
mı yaptım sana söyle bana Winston? Beni öyle biri olarak mı tanıdın sen?
Annenin çocukluk travmalarını da anlattığına göre Pick, bitir o sigarayı da
içeri gir. Adliye bacı sana bakıyor.
“ Kendi isteğinle aldın. Zorlamadım ben. Hadi ben geçiyorum
salona yoksa şuradaki kadın bana arka sokakta tecavüz edecekmiş gibi bakmayı
kesmeyecek. İçeride görüşürüz. “
Yine çocuğu orada bırakıp gittin. Aferin sana Pickwick iyi
yaptın. Bunun gibi tipler ulaşamadığını ister değil mi ? Gerçi bunun seni
istediği bile belli değil. Sen kendi kendine gelin oldun, güvey oldun, kaynana
oldun kendine eziyet çektirdin, hatta onu geçtim düğün davulcun bile oldun
resmen. Çocukta en ufak bir flört belirtisi yoktu beklide. Biliyorsun
düşüncelerin sana neler yaptırıyor. Neyse sınavda da bunları düşünmesen iyi
edersin. Çok iddialı başladın güne çünkü.
12 Eylül 2013 Perşembe
Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm 20 )
Bu çocuk beni nereden tanıyor? Bu çocuk kim? Hayatıma böyle
bir doğa harikası girse kesinlikle hatırlarım. Acaba çirkin arkadaşına beni
ayarlamak için takip mi ediyor? Ya da bence beni cazibesiyle kandırıp
yurtdışına kaçırıp pasaportumu elimden alıp beni satacak. Niyeti bu kesin. Bu
düşünceler içinde boğulurken kadının bir başkasına da bana söylediklerini
duydum. Ve işte o zaman anladım her şeyi. Yaka kartım vardı. Ve Pick artık
içinden bu kadar konuşmayıp dışından da konuşmaya başlasan iyi edersin çocuk
bakıyor.
“ Evet ben de Pickwick. Memnun oldum Winston. Ve kitap
okuyorum. “
Niye tersliyorsun ki tanrı parçasını? Ama şöyle de bir
gerçek var yani o çocuk çok heteroseksüel kokuyor. Bana bakmaz yani neden
terslemeyesin? Olsun sen yine de tersleme.
“ Evet görüyorum ve kusura bakma. Biraz heyecanlıyım da
konuşmak iyi gelebilir. Yalom okuyan biri psikolojiden anlar diye düşündüm. “
Demek o da okumuş. Bu iyiye işaret.
“ Öyle olsun bakalım. Dinliyorum anlat derdini. “
Sıkılgan bir tavırla kitabımı kapattım. Kendini ağırdan sat
dedikleri şey bu olsa gerek. Gerçi benim de hafif hiçbir yanım yok ki. O
düğünlerde ağırlığınca altın takılan yerlerde gidip evlensem benden sonraki üç
jenerasyon çalışmadan yaşayabilir o parayla.
“ Ya dostum bu benim sınava ikinci girişim. İlk girişimde
herhangi bir yere gidebileceğim bir puan bile yapamadım. Babamın benden büyük
beklentisi var. Ve ben bu yıl da hiçbir şey yapamayacağım. Bir türlü
anlayamıyorum çünkü. “
Dostum mu? Daha az önce tanıştık yüzü güzel yüzsüz çocuk. O
kadar hızlı gitmeyelim bence. Önce bir kahve ısmarlasaydın.
“ Anlıyorum ama sınava giren kişi sensin. Yani en azından
yaka kartını takan sensin. Babanın olayın içinde olmadan baskı kurması çok
saçma bir tutum gibi görünüyor. “
“ Biliyorum, o öyle biridir. Çok hırslı biri. “
Saate bakıyorum daha bir saat var. Yandın Pick bir saat
boyunca baba sorunları dinleyeceksin.
“ Dediğim gibi bu onun karışacağı bir şey değil. O yüzden
kendi yapamadığını sana yansıtıyor. Anlıyormuş gibi görün ama hiç umursama. Her
zaman işe yarar. Sen rahat ol sınav kolay oluyor.”
“ Sanırım İngilizcen gerçekten iyi. Ya da çok soğukkanlı
birisin.”
“ Düşünmüyorum sadece. “
Resmen yalan söyledin çocuğa Pick. Sen düşünmüyorsan diğer
insanların böyle bir kabiliyeti bile yok. İngilizcem iyi desem çocuk üzülecek
ama ne yapayım. O güzel dudaklar üzülmeye değmez. Bak gergin gergin duruyorlar.
Neyse odakla Pickwick. Çocuğu porno izlercesine inceleme.
“ Aslında en iyisini yapıyorsun. Ben de deneyeceğim. Ayrıca
teşekkürler dinledin en azından. Peki kaçıncı sınıfsın? “
İşte korkulu rüyam olan soru. Bu çocuk kesin lise son falan.
Ben daha lise üçteyim gerçi boylarımız eşit bence. Bir de benim ayağımda asker
postalı var. Taşırken zorlanıyorum beş tonluk ayakkabı ama boyumu baya uzun
gösteriyor.
“ Lise üçteyim henüz. Ya sen? “
“ Ben de öyle. Çok garip genelde yaşıtlarımın hepsini
tanırım. Kafelerde falan pek takılmıyorsun sanırım. Yoksa kesin tanırdım.”
Birincisi o senin kafelerde falan dediğin yerler benden
sorulur. Sen bana asosyal mi demek istiyorsun? İkincisi seninle ben nasıl aynı
yaşta oluruz? Utanmasan askere gideceksin hala lise üçteyim diyorsun. Yok ben
inanmıyorum buna.
“ Bazen takılıyorum. Canım istediğinde. Yalnız başıma dışarı
çıktığımda kafeler çok sıkıcı geliyor. O yüzden hiç görmemişsindir beni. “
“ Olabilir. Ben de bazen kitap okumaya bir yere gidiyorum.
Çok garip tipler oluyor ama kitap okumak için ideal. Şu merkeze gelirken
lisenin oradaki park. Biliyorsun değil mi? “
Bilmez miyim tüm haftasonlarımı orada geçiriyorum. Üstelik
kitap okurken. Kitap okuyanları da keserim. Görmüş olmam lazım yani. Ama
yapılmaz bu bana.
“ Ben de genelde haftasonları oraya giderim okumaya.
Karşılaşmamamız tuhaf. “
“ Bundan sonra karşılaşırız belki? “
10 Eylül 2013 Salı
Pickwick'in Çilesi - Winston İle Tanışma ( Bölüm - 19 )
Bu öğrenci değişim programı gibi bir programın sınavıydı.
Ben de o zamanlar tam ergen bir Pickwicktim. Yine çok sosyaldim falan ama
yaşadığım şehir bana dar geliyordu. Buradan gideyim de gerekirse Filipinler
bile olur modundaydım. Sınavdan sonra bu kararımdan dolayı kendimden soğudum
gerçi ama olsun. Neyse işte sınavın yapılacağı binaya giriyorum. Belgeleri
uzattım kadına, kadının surat da mahkeme duvarı gibiydi maşallah. Yüzüme
bakmadan aldı belgeleri.
“ Adın Pickwick mi? “ dedi.
Ben öyle melül melül bakıyorum suratına. Neden sordu acaba
orada fotoğrafım da kimlik fotokopim de var. Biz böyle bir süre bakıştıktan
sonra mecburen cevap vermek zorunda kaldım kadına.
“ Evet adım Pickwick. “
“ Sonucuna göre gitmeyi tercih edeceğin ülkelerin listesi
verilecek. Sınavdan çıktıktan 45 dakika sonra sonuçları ve listeyi alabilirsin.
Al bu giriş kartın yakanda takılı kalsın. Herkes adının Pickwick olduğunu
öğrenir böylece. “
Yahu ben bunu niye isteyim ki. Ben gerekli olmasa adımı sana
bile söylemezdim abla. Sanki iş çıkışı illegal güreş gösterisine gidecekmişsin
gibi bakmasaydın da söylemezdim gerçi. Ama ne yapayım korktum ben de. O
zamanlar küçük bir Pick’im zaten. Yakama taktım kartı ama bendeki heyecan
sıfır. Millete bakıyorum ağlayanı var, titreyeni var, korkuyla son kez tekrar
yapanlar var. Çok komikti. Neyse geçtim bir masaya, iki sandalye vardı. Ben de
dedim bu manyaklardan biri oturmak ister falan koyayım çantamı. Sanki herkes
peşimde. Herkes benimle oturmak istiyor. Bendeki triplere bakın. Ben tabi
yaklaşık bir buçuk saat önceden gitmişim oraya. Öylece dalmış kitabımı
okuyorken bir parfüm kokusu aldım. Ama nasıl bir koku. Daha önce hiç böyle bir
parfüm görmemiştim sahibini arıyorum ama halim vurulan ceylanı arayan 80
yaşındaki halsiz av köpeği gibi. Belli etmeden etrafı kokluyorum falan
göremedim sahibini. Kitaba geri döndüm birkaç sayfa okumuştum ki o parfüm
kokusu yine geldi. Hiç istifimi bozmadım bu sefer. Odaya bakındım iyice
kalabalıklaşmış ben yine burnumdan kıl aldırmıyorum. Birden kitabımın üzerinde
bir gölge belirdi ve aynı anda o parfüm kokusu. Allahım dedim ölüyorum.
Bakmadım bile kim gelmiş diye. İçimden dua ediyorum ne olur yakışıklı biri
olsun diye. Sonra o kişi konuşmaya başladı.
“ Yalom okuyorsun demek. “
“ Evet, ilgimi çekiyor. “
Ben hiç kafamı bile kaldırmadan kitaba bakarak cevaplıyorum
tabii. Belki çok yakışıklıdır ve suratımı görünce korkudan kaçar diye
korkuyorum.
“ Pekala, odadaki tüm sandalyeler dolu. Senin için de sorun
olmazsa senin masana katılabilir miyim? “
“ Öncelikle ne olursun bu kadar resmi konuşma. İş
mülakatında gibi hissettim kendimi. Buyur geç çantamı alayım. “
Bak bak bendeki rahatlığa bak. Tabi atladığım kısım da
çocuğun suratına bakarak söyledim bunları. Ve adeta gözlerimle taciz ettim. Ama
hakkımdı. “Güzele bakmak sevaptır “diyen her kimse gelsin böyle alnından
öpeceğim. Çocukta bir yüz vardı anlatamam. Gerçi anlattım az önce Winston işte
bizim. Böyle hafif sarı dalgalı saçlar, hafif sakallı bir yüz, kırmızı dudaklar
ve açık kahverengi gözler… Böyle oturduğum yerde gözlerim orgazm oldu tabiri
caizse. Ama dıştan belli eder miyim? Tabii ki hayır. Çantamı aldım, gözlüğümü
geri taktım ve kitabı okumaya döndüm.
“ Benim adım Winston. Sanırım sen de Pickwick olmalısın
değil mi?”
8 Eylül 2013 Pazar
Pickwick'in Çilesi - Bölüm 18
“ Sen sadece içeri git ve benim bu olanlar olmamış gibi
davranmam için dua et Winston. Git hadi! “
Oh ikinciye kovuyorsun onu Pick. Tüm suratına kapanan
şeylerin acısını çıkarıyorsun bir gün içinde. Tebrik ettim seni. Ama içten içe
de tekrar seni özledim diyip sarılmasını istemiyor değilim. Bir daha sarılırsa
bu sefer nasıl atlatırım acaba onu?
“ Oğluşum hadi git elini falan yıka da öyle gel masaya. “
Yahu benim annem gitti yerine gelen bu otoriter ve kontrolcü
kadın kim? Ben de biliyorum herhalde sigara içtikten sonra ellerimi yıkamadan
masaya oturulmayacağını. Yine de annemde
bugün ekstre bir kontrol tutkusu olduğundan onun sözünü ikiletmenin mantıklı
bir hareket olmayacağını düşündüm ve banyonun yolunu tuttum. Şu banyonun en
kötü yanı içeri girer girmez karşında kendini görüyor oluşun. Annemin akıl
almaz dizayn yetenekleri sağolsun karşı duvarda enine kocaman bir ayna var.
Bazen gece çişim geldiğinde uykulu gözlerle içeri dalıyorum. Sonra benden bir
çığlık kopuyor tabii. Kim kendini o halde görmek ister ki? Tişört göbeğin
üzerine çıkmış, pijamanın paçasının biri baldırda diğeri dizde. Süpermanler
zaten uçuşuyor her yerde. En kötüsü de saç baş darmadağın. Neyse ellerimi falan
yıkadım aynada kendimi düzelttim. Bu arada gün içinde doğru düzgün bir şey
yemediğim için o siyah pantolona hala sığdığımı fark ettim. Koca günde beni
mutlu eden güzel bir şey oldu sonunda. Bakayım bacaklarım gayet güzel
görünüyor. Neyse son olarak kaşlarımı da düzelttim. Bu numarayı da babaannemden
öğrendim sağolsun. Ne zaman görse baş ve işaret parmağına tükürür sonra onları kaşların
ortasından şakaklara doğru olacak şekilde kaşlarımı düzeltirdi. Merak etmeyin
ben tükürmedim suya tuttum parmaklarımı. Küçük iğrenç ayrıntım için de kusura
bakmayın. Ben yine amma çok düşündüm ya. İçeri geç Pick yoksa annen tüm
yemekleri Winston’a yedirecek.
“ Anneciğim banyodaki havluyu biraz fazla ıslattım o yüzden
yenisini koydum haberin olsun.”
“ Havlunun sırası mıydı oğluşum şimdi. Neyse geç otur ne
koyayım sana? “
“ Valla sen ne istersen anne ama gözünü seveyim az koy. Bu
kadar çok yapmışsın hepsinin tadına bakabileyim. “
“ Tamam oğlum bir kaşık koyuyorum. “
“ Tamam ann- ooo anne o bir kaşık falan değil. Ne yaptın
sen? “
“ Bir şey olmaz oğlum yersin. Genç adamsın.”
Biz bu konuşmayı yaparken Winston yanımda kıkırdıyor. Ne o
hoşuna mı gitti? İlk kez mi yemek yiyecek insan görüyorsun hayatında? O spor
salonunda yemek yiyen insan yoktu bence. Gitme dedim ben sana ama dinledin mi?
Gülme oğlum, gülme ağzına en sert Zeki Müren plağıyla vuracağım az sonra.
“ Sen neye gülüyorsun yine? “
“ Hiç hoşuma gitti bu tablo. “
“ Sen de bundan azını alacağını sanıyorsan yanılıyorsun
Winston oğlum. Hele Pick bana yemek yemediğini söyledikten sonra. “
“ Ama ben o kadar yiyemem efendim. “
“ Ne yazık ki son söz bana ait bu evde. Şimdi uzat tabağını
bakayım.”
Yürü be anne kim tutar seni! Göster Pickwick’in annesi
kimmiş buna. Haddini bilsin otursun yerine. Hatta oturmasın haddini bile bile
direk gitsin bu. Oturmasın benim yanıma.
“ Şimdi düzgünce yiyin yemeklerinizi. Şöyle kalabalık bir
masa göreyim ben de.”
“ Niye ben yetmiyor muyum sana anne?”
Döver mi dövmez mi tereddütü içerisinde sordum bu soruyu.
Ama işi komikliğe vurursa ortam yumuşar belki. Son karar Pickwick’in annesinde.
Heyecanla bekliyoruz hepimiz.
“ Bu da soru mu oğluşum ama Winston oğlum da beni özlemiş
sonuçta. Masada onu da görmek benim hoşuma gitti. Senin gitmedi mi? “
Pickwick annesinden ağır bir darbe aldı sayın seyirciler.
Knock Out olacak mı yoksa kalkıp dövüşe devam edecek mi? İzleyip görelim. Ya
dur Pick gözünü seveyim güreş tv’deki muhabir gibi konuşuyorsun. Bir bakayım
hoşuma gitmiş mi anne. Akşam ben bu yüzsüz çocuğu canım Yedi’nin bankından
kovdum. Sonra bakkal abiyle gergin dakikalar geçirdim, eve geldim ve karşımda
yine bu. Hayır hiç gitmedi.
“ Gitti tabii ki anne. Seni mutlu ediyorsa ben onu evlat
bile edinirim. “
“ Evlat edinmek demişken oğluşum ben ne zaman torun
seveceğim? “
Oldu anne. Oldu tam yerinde söyle bunu. Tam pilavdan koca
bir kaşık dolusu almışken ağzıma söyle. Ölmemi istiyorsan daha farklı yollar
var be kadın. Git kiralık katil falan tut. Hem benim hayatımda da heyecan olur.
Ama şu Winston’un önünde bana bu yapılır mı. Bu gazla çocuk ben senin
evlatlığın olabilirim böylece Amerika’da seni terk edemem der. Dur konuyu
değiştirebilecek iyi bir yol buldum.
“ Olursun bir ara. Ee Winston sen Amerika’ya ne zaman
gidiyorsun? “
Oh olsun. Bana gülüyordun şimdi kal öyle üç kilometre
koştuktan sonra önüne birden duvar çıkan köpek gibi. Noldu koçum nefesin mi
kesildi? Hadi hadi su iç geçer.
“ Winston oğlum sen Amerika’ya mı gidiyorsun? “
“ Evet efendim. Okula orada devam edeceğim. “
“ Oh ne güzel. İki yıl önce Pickwick de öyle bir şey için
sınava girmişti. Dereceyle hak kazandı ama gitmedi. Bırakamaz annesini o. “
“ Evet efendim biliyorum beraber girmiştik o sınava. Hatta
orada tanışmıştık onunla. Sağolsun bana baya yardım etti. “
Evet baya yardım ettim. Ben etmeseydim sen o sınavdan hiçbir şey alamazdın. Babana bak ben 54 aldım diye gururlanamazdın. Bu arada sınav 62 puan üzerinden değerlendiriliyor. Salonda hiç gözetmen olmuyor sınav boyunca. Millet alabildiğine kopya çekti. Ben hariç. İhtiyacım yoktu çünkü. 61 puan aldım ben o sınavdan. Bu bilgilerden sonra gelelim asıl konumuza sen neden bunu söylüyorsun ki? Ben anneme nasıl tanıştığımızı hiç anlatmamıştım. Hatta hayatımın şu aşamasında hatırlamak da istemiyorum. Ama madem hatırladım bari anlatayım da içimde kalmasın.
Pickwick'in Çilesi - Bölüm 17
“ Bir şey olmaz oğluşum. Sen gayet iyisin boyun posun
yerinde ne güzel. Küçükken iyi bakmışsın diyorlar da gururlanıyorum ben de.”
Annemin gururunun oyununa gelmişim yıllardır demek ki. Şimdi
anlıyorum bütün o “ Hadi bir tabak daha ye Pick. Aferin oğluma büyüyecek,
kocaman adam olacak.” cümlelerinin altında yatan nedeni. Bak anne büyüdüm ve
gerçekten kocaman oldum. Mutlu musun şimdi? Ben değilim o tartıya nasıl
korkuyla çıkıyorum biliyor musun sen? Winstonla çıkarken çocuğa tapmamak için
kendimi nasıl zor tutuyordum biliyor musun sen? Bilmiyorsun işte. Hep senin
yüzünden. Şimdi telepatiyle bir tokat indirecek suratımın ortasına. Valla hak
ettim. Özür dilerim annelerin gülü. Winston burada o yüzden gerginim. Daha
kötüsü Winston burada ve ben kalçasını kesiyorum. Heyecanıma ver.
“ Teşekkür ederim anne. Bak cidden kocaman oldum.
Mutlusundur. O Mualla abla da kıskançlığından çatlasın. Onun çocukları solucan
gibiler değil mi?”
“ Abartma Pick. Sen gayet normalsin. Vücudunu seviyorum ben.
“
O nasıl söz arkadaşım? Annem burada değil mi? Azıcık görgü
öğrenseymişsin keşke. Bir numaradan farkın kalmadı resmen gözümde. Sahi Bir
numara nerelerde acaba. O kasları özlemedim değil.
“ Sana söylemesi kolay geliyor tabii Winston efendi. O
kasları yapmak için yemek yemeyip spor salonuna gittin. Bak anne bu çocuk hiç
yemek yemiyor. Bence her gün bize gelmeli yemeklere.”
Bunu intikam almak ve biraz da onun kilo alması için
söylemiş olsam da çocuğun gözleri parladı resmen. Pickwick o kadar çok şey
düşünüyorsun ama düşünmeden konuşuyorsun resmen. Bunu nasıl yapıyorsun hala
anlamıyorum be oğlum.
“ Gelsin tabii oğluşum, özletti zaten kendini uzun zamandır.
Bana bak çocuğum yemeklerde bizdesin bundan sonra. “
“ Yok anneciğim ben lafın geli-“
“ Son sözü ben söylerim Pickwick. Yemeklerde beraberiz dedim
ve o kadar.”
“ Emredersiniz. “
“ Yok efendim size bu kadar zahmet vermeyim ben. Ama eğer
istiyorsanız haftada birkaç gün uğrarım.”
İstemeyiz. Niye isteyelim seni? Bir tek tencerenin kapağını
suratıma kapatmadığın kaldı zaten. Onu da yap rahatla değil mi? Yok öyle bir
şey. Ben seni bundan birkaç saat önce kovdum yanımdan. Sevdiğim Winston olmadan
gelme demedim mi? Gerçi sevdiğim Winston gibi de davranıyor. Olsun senden hala
nefret etmeye çalışıyorum. Zaten Yedi var olmaz Winston. Üzgünüm. Sanki evlenme
teklif etti de ben geri çeviriyorum. Bunu not al Pick, bir daha öyle romantikli
filmler izleme. Düşüncelerine karışıyor sonra.
“ Ne gerek var yoracaksın kendini boşuna canım. Biz sensiz
de yemek yiyebiliriz. “
“ Ben az önce kararı verdim oğluşum. Sen istersen git bir
sigara iç. Yemekleri masaya Winston oğlum taşır. Değil mi?”
“ Tabii efendim. Pickwick’e de rahatsızlık vermiş olmam
hem.”
Evet bence de ben bir sigara falan içeyim de sinirim
yatışsın. Bilin diye söylüyorum sigaranın öyle bir etkisi yok. Sadece sizi o
ortamdan çıkarıyor. Şu durumda bana gayet iyi gelecek bir işlev. Bakayım benim
bakkaldan güç bela alabildiğim sigaram nerede? Heh çantamda olacaktı. Dolaylı
olarak odamda. Çok üşensem de gitmeye, canımı istettiler bir kere. Yürü Pick.
Odama girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey biraz dağınık olmasıydı. Gittim orayı
toplamaya başladım. Malum sevişmek falan isterse Winston odama tekrar
geleceğiz. Ne demek o isterse Pick yahu? Sen isteyecek misin önemli olan tek
şey o. Neyse bu yastığın burada ne işi var acaba? Getirmişimdir bir sebep için.
Sigaramızı da aldık, odayı da topladık. Rahat rahat gidip sigara içeyim bari.
Balkon bu saatlerde gerçekten güzel görünüyordu. Ve tuhaf bir şekilde serindi.
Bazen bu iyi bir şey ama şimdi gerçekten üşüyordum. Battaniye mi alsam acaba
üzerime? Yok hareket etme Pick iç sigaranı gir içeri. Sigaramdan ilk dumanı
keyifle içime çekiyordum ki balkon kapısı açıldı. Yok bana bu evrende huzur
falan ben anladım onu. Gelen kim diye bakmadım bile. Annem olsa oğluşumdiye
lafa dalardı. Kesin Winston bu.
“ Burası gerçekten çok güzel bir yer. Çok şanslısın
Pickwick. Gerçi biraz üşümüş gibi görünüyorsun.”
“ Burası gerçekten güzel.”
Böyle diyerek diğer tüm söylediklerini yoksaydığımı
göstermeye çalıştım. Sanırım başarılı oldum diye düşünürken birden omzumda bir
el bir kol -ne bileyim bacak bile olabilir- hissettim. Ne olduğunu anlayamadan
sert bir şekilde arkamı döndüm ve yaptığım hareket sanırım bakışlarımla beynini
patlatmaya çalışmaktı.
“ Özür dilerim Pick, sadece soğuktan titriyordun. Ve soğuğu
sevmediğini biliyorum. Belki sarılmam seni ısıtır diye düşündüm.”
Sen kim oluyorsun da düşünüyorsun çocuk? O kadar üşüsem
içeri girerdim değil mi? Ama yok sen gelmiş burada benim evimde bana
Winston’luğunu taslayacaksın değil mi? Üzgünüm burada geçerli değil hiçbir
numaran. Bir yandan bunları düşünürken diğer yandan birinin bana böyle
sarılmasını özlemişim diye düşünüyordum. Artık kendimi aştım bence, birkaç şeyi
bir arada düşünebiliyorum.
“ Isınmak istesem içeri girerdim. Beni düşüneceğin zamanı
biraz fazla ıskalamadın mı sence de Winston?”
“ Haklısın Pick. Ama çok titriyorsun farkında değilsin
sanırım. Hadi içeri geç sofra hazır.”
“ Sen git ben geliyorum şimdi. Anneme sarılma mevzusundan
söz etme ümitleniyor kadın.”
“ Ne konuda ümitleniyor ki? “
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)