Anlaşıldı biraz ego ihtiyacı vardı. Ne yapsam yalandan
iltifatlar mı sıralasam yoksa kendim olup direk mi konuşsam? Kendim olmayı
seçeyim en azından gerçekleri söylemiş olurum.
“Bilmem seninle eğleniyoruz Yedi. Arada da olsa
konuşabiliyoruz, dinliyorsun. Nadiren de olsa ağladığımda bana acıyorsun. Bunu
ne hayat yaptı bana ne başka birileri.”
“Peki her zaman bunu yapmak istediğimi söylesem sana? Her
zaman seninle eğlenmek istiyorum, her zaman konuşmak, ağladığında yanında olmak
istiyorum.”
“ Ne demek istiyorsun?”
“ Başkalarının olduğunu bilmek canımı sıkıyor. Başlarda
böyle değildi biliyorum Pick. Ama zaman geçtikçe seninle daha fazla vakit
geçirmek istemeye başladım. Beni herkesten fazla mutlu ediyorsun.”
Sevişme sırasında çok duyduğum bir sözdü bu. Tek sorun var
şu anda sevişmiyorduk, hatta ciddiliğimiz birleşmiş milletler toplantısındaki
kadar yoğundu.
“Teşekkür ederim. Sen de benim için öylesin.”
Nasıl yalancıyım diye düşündüm bu sözü söyledikten sonra.
Ama fark ettim ki tam olarak düşündüğüm şeyi söylemiştim. O da benim için
öyleydi. Ama neden ?
“ Pick, sana söyleyeceğim şeyden sonra sadece oturup
düşünmeni istiyorum. Bunu fark etmem çok geç oldu belki o yüzden özür dilerim.
Ama sen benim için değerlisin. Bizim aramızdaki ilişki sadece sevişmekten
ibaret olmamalı. Olmasın. Her cumartesi kahvaltı edelim yine, arada çıkıp
dolaşalım. Ama bunları benim sevgilim olarak yap. Ne dersin?”
Ne mi derim? Hayır bu bir çıkma teklifiyse nasıl bir çıkma
teklifi arkadaşım. Böyle bir anda olur mu bu? Bir anda olmamış gerçi ona göre.
Acaba bu Winston muydu? Belki benden ayrıldıktan sonra evrim geçirmiştir. Sırf
beni tekrar üzmek için yapardı bunu. Kafamda o kadar çok belki var ki tümünü uç
uca ekleyerek dünyayı 4 kere rahat
dönerdim. Allahım AIDS’i sil o listeden bunu al başa. Ben sevgili kavramını
yaşadığımda ergendim. “Aşkım” kelimesinden ibaretti o da. Ah Yedi yaktın beni
Yedi.
“ Pardon anlayamadım? Canım Yedi, şu an yaşadığım şaşkınlığı
anlayabiliyorsundur umarım. Ben bu tür bir ilişkiye hiçbir zaman hazır olmadım.
Bunu biliyorsun. Ve şu anda senin sayende aklımın karmaşası katlanarak artıyor.
Neden böyle oldu, nasıl böyle hissedebiliyorsun bilmiyorum. Ya da ben neden
mutlu hissediyorum? Nasıl biri olduğumu biliyorsun. Beni en çok şaşırtan da bu
oldu.”
“ Pick aslında bakarsan sana senden daha çok değer
veriyorum. Bunu çoğu zaman belli etmedim. Şu anda kendini gördüğün gibi biri
olmadığını biliyorum. Hadi bana yalnızca bir şeye söz ver sonra seni evine
bırakayım.”
“ Ne sözü?”
“ Bu söylediklerimi düşünecek ve bana bir şekilde cevap
vereceksin anlaştık mı? “
“ Söz verirsem eve gidebilecek miyim?”
“ Hem de hiç vakit kaybetmeden.”
“ Söz.”
Evime gelene kadar tek kelime edemedim. Aklımın karmaşası
var, duygularımın olduğunu fark etmem vardı. Bir cumartesi kahvaltısı bana
nelere mal olmuştu. Ama öyleyse neden mutluydum ki? Yani çok saçma bu
istemediğim bir durum ama ben mutluyum hatta öyle ki Yedi’yi izliyorum, alıcı
gözle bakıyor ve gülüyorum suratına. Bana yaptığı her neyse artık farklı
cumartesiler beni bekliyor olmalıydı. Ya da onsuz cumartesi kahvaltılarım. Üç
kilo bol acılı çiğköfte yemişim gibi hissediyorum. Hislerimi yansıtan tek cümle
bu geldi aklıma. Midem garip bir şekilde yanıyor, ağzım yanıyor. Ama canımın
istediği bir şeyi yemiş olmanın rahatlığı ve sevinci var. Mutluyum garip bir
şekilde ve bunu Yedi sayesinde hatırladım. Mutluluğun var olduğunu.
Kendimi yatağa fırlattım eve girer girmez. Uyumayı
düşünüyordum tabii Pickwick’in iç sesi susar mı? Sürekli olarak Yedi’yi
düşünüyordum. Yaşadıklarımız, yaptıklarımız, sevişmelerimizin önüne
eğlendiğimiz zamanlar geçmişti. Sanki bir arabesk rap şarkısına klip çekiyormuşum
gibiydi hayatım. Numaralar yanımda ben nakarata giriyorum. Derken kapım çalar.
Allah’ım benim bu günlerde çalan şeylerden çektiğim ne böyle!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder