25 Temmuz 2013 Perşembe

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 3

Anlaşıldı biraz ego ihtiyacı vardı. Ne yapsam yalandan iltifatlar mı sıralasam yoksa kendim olup direk mi konuşsam? Kendim olmayı seçeyim en azından gerçekleri söylemiş olurum.

“Bilmem seninle eğleniyoruz Yedi. Arada da olsa konuşabiliyoruz, dinliyorsun. Nadiren de olsa ağladığımda bana acıyorsun. Bunu ne hayat yaptı bana ne başka birileri.”

“Peki her zaman bunu yapmak istediğimi söylesem sana? Her zaman seninle eğlenmek istiyorum, her zaman konuşmak, ağladığında yanında olmak istiyorum.”

“ Ne demek istiyorsun?”

“ Başkalarının olduğunu bilmek canımı sıkıyor. Başlarda böyle değildi biliyorum Pick. Ama zaman geçtikçe seninle daha fazla vakit geçirmek istemeye başladım. Beni herkesten fazla mutlu ediyorsun.”

Sevişme sırasında çok duyduğum bir sözdü bu. Tek sorun var şu anda sevişmiyorduk, hatta ciddiliğimiz birleşmiş milletler toplantısındaki kadar yoğundu.

“Teşekkür ederim. Sen de benim için öylesin.”

Nasıl yalancıyım diye düşündüm bu sözü söyledikten sonra. Ama fark ettim ki tam olarak düşündüğüm şeyi söylemiştim. O da benim için öyleydi. Ama neden ?

“ Pick, sana söyleyeceğim şeyden sonra sadece oturup düşünmeni istiyorum. Bunu fark etmem çok geç oldu belki o yüzden özür dilerim. Ama sen benim için değerlisin. Bizim aramızdaki ilişki sadece sevişmekten ibaret olmamalı. Olmasın. Her cumartesi kahvaltı edelim yine, arada çıkıp dolaşalım. Ama bunları benim sevgilim olarak yap. Ne dersin?”

Ne mi derim? Hayır bu bir çıkma teklifiyse nasıl bir çıkma teklifi arkadaşım. Böyle bir anda olur mu bu? Bir anda olmamış gerçi ona göre. Acaba bu Winston muydu? Belki benden ayrıldıktan sonra evrim geçirmiştir. Sırf beni tekrar üzmek için yapardı bunu. Kafamda o kadar çok belki var ki tümünü uç uca ekleyerek dünyayı  4 kere rahat dönerdim. Allahım AIDS’i sil o listeden bunu al başa. Ben sevgili kavramını yaşadığımda ergendim. “Aşkım” kelimesinden ibaretti o da. Ah Yedi yaktın beni Yedi.

“ Pardon anlayamadım? Canım Yedi, şu an yaşadığım şaşkınlığı anlayabiliyorsundur umarım. Ben bu tür bir ilişkiye hiçbir zaman hazır olmadım. Bunu biliyorsun. Ve şu anda senin sayende aklımın karmaşası katlanarak artıyor. Neden böyle oldu, nasıl böyle hissedebiliyorsun bilmiyorum. Ya da ben neden mutlu hissediyorum? Nasıl biri olduğumu biliyorsun. Beni en çok şaşırtan da bu oldu.”

“ Pick aslında bakarsan sana senden daha çok değer veriyorum. Bunu çoğu zaman belli etmedim. Şu anda kendini gördüğün gibi biri olmadığını biliyorum. Hadi bana yalnızca bir şeye söz ver sonra seni evine bırakayım.”

“ Ne sözü?”

“ Bu söylediklerimi düşünecek ve bana bir şekilde cevap vereceksin anlaştık mı? “

“ Söz verirsem eve gidebilecek miyim?”

“ Hem de hiç vakit kaybetmeden.”

“ Söz.”

Evime gelene kadar tek kelime edemedim. Aklımın karmaşası var, duygularımın olduğunu fark etmem vardı. Bir cumartesi kahvaltısı bana nelere mal olmuştu. Ama öyleyse neden mutluydum ki? Yani çok saçma bu istemediğim bir durum ama ben mutluyum hatta öyle ki Yedi’yi izliyorum, alıcı gözle bakıyor ve gülüyorum suratına. Bana yaptığı her neyse artık farklı cumartesiler beni bekliyor olmalıydı. Ya da onsuz cumartesi kahvaltılarım. Üç kilo bol acılı çiğköfte yemişim gibi hissediyorum. Hislerimi yansıtan tek cümle bu geldi aklıma. Midem garip bir şekilde yanıyor, ağzım yanıyor. Ama canımın istediği bir şeyi yemiş olmanın rahatlığı ve sevinci var. Mutluyum garip bir şekilde ve bunu Yedi sayesinde hatırladım. Mutluluğun var olduğunu.

Kendimi yatağa fırlattım eve girer girmez. Uyumayı düşünüyordum tabii Pickwick’in iç sesi susar mı? Sürekli olarak Yedi’yi düşünüyordum. Yaşadıklarımız, yaptıklarımız, sevişmelerimizin önüne eğlendiğimiz zamanlar geçmişti. Sanki bir arabesk rap şarkısına klip çekiyormuşum gibiydi hayatım. Numaralar yanımda ben nakarata giriyorum. Derken kapım çalar. Allah’ım benim bu günlerde çalan şeylerden çektiğim ne böyle!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder