“ Öncelikle bana oğluşum demesen. Ciddiye alamıyorum seni.
Özledim anne. Biliyorsun, gözlerimden belli oluyordur. Gerçi çiğköftenin etkisi
de olabilir o. Onu da bir ara anlatırım. Özledim özlemesine ama şu an kafam
gerçekten karışık. Nereye gideceğimi kestiremiyorum ve bu canımı sıkıyor. “
“ Pickwick sen hiçbir zaman böyle bir sorun yaşamamıştın
değil mi? Benim bildiğim Pickwick bunu yaşamadan önce sorunları ortadan
kaldırırdı. Ama sorunlardan biri de bu zaten. Sen hiçbir sorun yaşamadan günü
geçirmeye çabalıyorsun. Sorunlar yaşayarak, çözülerek derslere dönüşür. Bunları
iyi düşünmeni öneririm annen olarak. Şimdi uyu, iyi geceler. Ve oğluşum
demekten vazgeçmeyeceğim. “
Sağol anne bari arkadaşlarımın yanında deme de en azından oradan kurtarayım. Hoş çok sıkıntı yaşamayız o konuda pek arkadaşım yok çünkü.
“ İyi geceler anne. Ve bir dahakine Winston geldiğinde alma
içeri ben gelmeden. “
“ Yorgunsun sen sadece. Güzel uyu. “
Pickwick uykuya dalmaya çalışır yine. Şimdi düşünmeye bile
halin yok Pick. Ne olacak oğlum senin bu halin. Yat uyu bari. Uyu da nasıl uyu.
Saat de epey geç olmuş. Yarın erken kalkmam gerekiyor bir de değil mi? Hadi
hadi uyu bari.
Uyudum uyumasına. Asıl bomba uyandığımda geldi zaten.
Gözlerimi açtım saat sabahın dokuzu falan. O kadar heyecanlı mutlu yatarım hava
kasvetten ölecek gibi olur, şimdi nasıl gergin uyuduysam yukarıdakiler bile
bana acımış herhalde hava günlük güneşlik. Ya acıma bu ya da dün geceki duam
anca ellerine ulaştı. O istediğim kuş cıvıltısı bile var. Tek eksik “Somewhere
Over the Rainbow “ şarkısı. Onu da ben tamamlayım dedim açtım müzik listemi.
Gün güzel başlamıştı. En azından bir noktası güzeldi ta ki telefonuma bakana
kadar. Yedi’den gelen dokuz, Winstondan gelen bir mesaj var. Aklımdaki
kararsızlığın somutlaşmış hali gibi telefon ekranım. Yedi 9-1 önde. Ama öteki
Winston. Her neyse açtım mesajları sırayla okuyorum her şey normal gidiyor.
Yedinin son attığı mesaja geldim. “ Hadi bana gel. Kahvaltı hazırladım,
gelirken simit al. Ne zaman uyanırsan gördüğün gibi gel. Hatta gerekirse dişini
falan fırçalama diş fırçası var bende.” Her şey güzel tamam da arkadaş evinde
niye fazla fazla diş fırçan var senin. Yapma bunu Yedi. Sen de mi eve
girdiğimde çoraplarımı çıkarttırıp paketinden yeni çıkardığın çorapları
vereceksin bana? Biliyorum çünkü Beş ile bu sorunu çok yaşadım. Ben dışarıda
gezdiğim çorapla ne yapıyor olabilirim ki evde bana yeni çorap veriyorsun
insan. Kendimi pis hissediyorum o bana öyle yapınca. Sen de öyle çıkarsan ne
yaparım ben?
“ Geliyorum.”
Hiç düşünmeden ve aniden attım mesajı. Daha Winston’un
attığı mesajı bile okumamıştım. Aman canım ne gerek var okumaya yine “naber”
demiştir o. Ama Pick durur mu meraktan ölürüm. Açtım mesajı. “ Pick, biliyorum
buna ne gerek vardı diyeceksin. Ama sana söylemem gereken bir şey var.” Aha bu
AIDS çıktı. Niye her hayatıma giren AIDS oluyor ya. Benden kaynaklı da değil
daha geçenlerde test yaptırdım. Dur bir bakayım artı yazıyor da eksi mi gördüm
acaba? Al işte bal gibi de eksi yani. Ne var Winston ne hayatım verem oldu
senin şu gizemli hareketlerinden.
“ Dinliyorum. “
Hayattaki en çelişkili insan modeliyim herhalde. Az önce
düşündüğüm şeylere bak olayı nereye bağlayabilecek kadar yaratıcıyken verdiğim
cevaba bak. Tek kelime Pick. Nasıl olur bu kadar soğuk durabilirsin.
Telefonun zil sesini artık değiştirmeliyim bence ben. Malum
bu aralar çok ötüyor sıkılmayım bari şarkıdan.
“ Yüz yüze görüşebilir miyiz? Burada anlatamam. “
İlk 5 bölümü bir solukta okudum, çok güzel yazıyorsun bence. Diğerlerini okumadım ki hemen bitmesin :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim gerçekten güzel yorumun için ve okumaya devam etmeni isterim :)
Sil