28 Temmuz 2013 Pazar

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 4

“ Pick naber?”

Buyur buradan yan. Sadece çalan şeyler de değil, naber sorusu bu aralar çok popüler olsa gerek.

“ İyiyim sen her kimsen. Buyur gel.”

“ Annen hala eskisi gibi. Oturduk konuştuk baya. Neredeydin? “

Pardon? Ben neredeydim sen annemle konuşurken. Ah doğru anneye selam vermek mi kaldı akılda. Hem Winston senin ne işin var evimde!

“ Sen ne arıyorsun burada? “

Bu sorunun altında yatan; “ Dün geceden beri senin yüzünden aklım karışık bir mutluyum bir değişiğim, sen gelmiş bana annenle konuştuk diyorsun. İnsaf mı bu yaptığın?! “ Söyleyemedim tabi. O sırada altıma giydiğim pijamayı yavaşça yorgan altından çıkarmaya çalışıyorum.

“ Seni özledim demiştim. Özledim. Görmek istedim telefonundan ulaşamadım. Neredeydin? “

“ Cevap vermediğim sürece ısrarla aynı soruyu soracaksın değil mi? “

“Evet, merak ediyorum. “

Senin merak etmeye ne hakkın var? Beni terk eden sendin yahu. Yine suç bana kalırsa gider önce kendim atlarım sonra seni atarım aşağıya haberin olsun. İki katlı evin ilk katında uyuyorum ben genelde. O yüzden kendimi atmak pek tehdit sayılmıyor bu evde gerçi.

“ Tamam. Yedi ile geziyorduk. Biraz dertlenmiş çocuk ben de eşlik edeyim dedim. Acayip yorgunum. “

“ Yedi mi? Bu çocuğun bir adı yok mu? Yedi ne demek Pick.”

“ Adı mı? Hatırlamıyorum ki tanıştığımızdan beri Yedi diyorum çocuğa. “
Bir de bu var tabi. Adını bana belki hiç söylememişti bile. Ya da ben sormamıştım. Ben anamdan böyle doğdum felsefesini biraz fazla abartmışım gibi hissettim bir an.

“ Aferin sana Pick. Beni hiç özledin mi? “

Evet çok özlemişim. İnan şu an boynuna atlayıp öpmek istiyorum seni. Ama pijamayı hala çıkaramadım.

“ Kaç yıl geçmişti? Hatırlayamadım. Bir ara özlemekten kudurdum evet. Evde depar atıyordum sayende. Hipodroma çağırdılar hatta atlarla yarışmam için. Bir süredir ise hissetmek ile ilgili tek bildiğim şey sözlük anlamı. “

“ Pekala bu da bir başlangıç. Ben gideyim artık. Kendine dikkat et. “

Kapıyı kapatıp çıktı. Ben daha pijamayı anca sıyırdım çocuk gitti. Telefonu suratıma kapattığı gibi kapıyı da kapatıp çıktı gitti. Ne yaptığını anlayamadım bir türlü. Geliyor gidiyor durmadan. Arasam mı acaba? Ya da ben niye arıyorum o zaten arayıp arayıp suratıma kapatıyor. Hem ben arayıp ne diyeceğim? “ Geçen suratıma kapatmıştın çok iyi geldi tekrar kapatır mısın? ” mı desem acaba. Sonra dönüp uyumaya karar verdim. Aklıma yine Yedi geldi, mesaj bile atmadı çocuk bana. O da ne yapıyor anlayamadım ki.

Uyumaya çalışıyordum hatta tam uyuyacaktım ki bir ses kulağıma hunharca fısıldıyor. He dedim ne şanslısın Pick. Bir sineğin eksikti senin o da oldu. Gel oğlum gel kulağımda uyu, çırp kanatlarını özgürce. Bu sözlerle sineği bile kandıramadığımı fark ettiğimde çok geç olmuştu. Annem odama gelmiş benim sinekle olan kısa muhabbetime şahit olmuştu. Kadın panik içinde bana bakıyor. O gözlerden anlıyordum.

“ Oğlum ne yapıyorsun sen? “

“ Sineği evcilleştiren adam olarak tarihe geçeceğim anne. Artık sus, otur diyince itaat eden sinekler eğiteceğim. “

“ Deli deli konuşma oğluşum. Winston geldi az önce konuştunuz mu? “

Yok anne sadece seni görmeye gelmiş çocuk onca yolu. Zaten beni pek önemsediği yok kendisinin. Arada telefonları suratıma kapatıyor falan.

“ Evet anne konuştuk. Az önce çıktı. “

“ Oh iyi iyi. O çocuğu seviyorum. Beni özlediğini söyledi. Ne konuştunuz bu kadar kısa sürmemeliydi. En azından biz seni beklerken ben bizde kalır diye düşünmüştüm. “

“ O öyledir annelerin gülü. Kalacak gibi yapar kalmaz. Konuşacak gibi olur susar. Seviyormuş gibi yapar yine gider. Yapısı öyle. Beni özlemiş bunu söylemek için gelmiş. “

Ah Pickwick! Ağzını bir kapalı tutsan keşke. Bak şimdi sandalyesini çekip seni uykundan alıkoyacak. Çekti bile hatta. Geldi dibime oturdu. Anne izin ver nefes alayım.


“ Sen ne dedin peki çocuğa. Sen de özledin mi oğluşum?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder