8 Eylül 2013 Pazar

Pickwick'in Çilesi - Bölüm 18

“ Sen sadece içeri git ve benim bu olanlar olmamış gibi davranmam için dua et Winston. Git hadi! “

Oh ikinciye kovuyorsun onu Pick. Tüm suratına kapanan şeylerin acısını çıkarıyorsun bir gün içinde. Tebrik ettim seni. Ama içten içe de tekrar seni özledim diyip sarılmasını istemiyor değilim. Bir daha sarılırsa bu sefer nasıl atlatırım acaba onu?

“ Oğluşum hadi git elini falan yıka da öyle gel masaya. “

Yahu benim annem gitti yerine gelen bu otoriter ve kontrolcü kadın kim? Ben de biliyorum herhalde sigara içtikten sonra ellerimi yıkamadan masaya oturulmayacağını.  Yine de annemde bugün ekstre bir kontrol tutkusu olduğundan onun sözünü ikiletmenin mantıklı bir hareket olmayacağını düşündüm ve banyonun yolunu tuttum. Şu banyonun en kötü yanı içeri girer girmez karşında kendini görüyor oluşun. Annemin akıl almaz dizayn yetenekleri sağolsun karşı duvarda enine kocaman bir ayna var. Bazen gece çişim geldiğinde uykulu gözlerle içeri dalıyorum. Sonra benden bir çığlık kopuyor tabii. Kim kendini o halde görmek ister ki? Tişört göbeğin üzerine çıkmış, pijamanın paçasının biri baldırda diğeri dizde. Süpermanler zaten uçuşuyor her yerde. En kötüsü de saç baş darmadağın. Neyse ellerimi falan yıkadım aynada kendimi düzelttim. Bu arada gün içinde doğru düzgün bir şey yemediğim için o siyah pantolona hala sığdığımı fark ettim. Koca günde beni mutlu eden güzel bir şey oldu sonunda. Bakayım bacaklarım gayet güzel görünüyor. Neyse son olarak kaşlarımı da düzelttim. Bu numarayı da babaannemden öğrendim sağolsun. Ne zaman görse baş ve işaret parmağına tükürür sonra onları kaşların ortasından şakaklara doğru olacak şekilde kaşlarımı düzeltirdi. Merak etmeyin ben tükürmedim suya tuttum parmaklarımı. Küçük iğrenç ayrıntım için de kusura bakmayın. Ben yine amma çok düşündüm ya. İçeri geç Pick yoksa annen tüm yemekleri Winston’a yedirecek.

“ Anneciğim banyodaki havluyu biraz fazla ıslattım o yüzden yenisini koydum haberin olsun.”

“ Havlunun sırası mıydı oğluşum şimdi. Neyse geç otur ne koyayım sana? “

“ Valla sen ne istersen anne ama gözünü seveyim az koy. Bu kadar çok yapmışsın hepsinin tadına bakabileyim. “

“ Tamam oğlum bir kaşık koyuyorum. “

“ Tamam ann- ooo anne o bir kaşık falan değil. Ne yaptın sen? “

“ Bir şey olmaz oğlum yersin. Genç adamsın.”

Biz bu konuşmayı yaparken Winston yanımda kıkırdıyor. Ne o hoşuna mı gitti? İlk kez mi yemek yiyecek insan görüyorsun hayatında? O spor salonunda yemek yiyen insan yoktu bence. Gitme dedim ben sana ama dinledin mi? Gülme oğlum, gülme ağzına en sert Zeki Müren plağıyla vuracağım az sonra.

“ Sen neye gülüyorsun yine? “

“ Hiç hoşuma gitti bu tablo. “

“ Sen de bundan azını alacağını sanıyorsan yanılıyorsun Winston oğlum. Hele Pick bana yemek yemediğini söyledikten sonra. “

“ Ama ben o kadar yiyemem efendim. “

“ Ne yazık ki son söz bana ait bu evde. Şimdi uzat tabağını bakayım.”

Yürü be anne kim tutar seni! Göster Pickwick’in annesi kimmiş buna. Haddini bilsin otursun yerine. Hatta oturmasın haddini bile bile direk gitsin bu. Oturmasın benim yanıma.

“ Şimdi düzgünce yiyin yemeklerinizi. Şöyle kalabalık bir masa göreyim ben de.”

“ Niye ben yetmiyor muyum sana anne?”

Döver mi dövmez mi tereddütü içerisinde sordum bu soruyu. Ama işi komikliğe vurursa ortam yumuşar belki. Son karar Pickwick’in annesinde. Heyecanla bekliyoruz hepimiz.

“ Bu da soru mu oğluşum ama Winston oğlum da beni özlemiş sonuçta. Masada onu da görmek benim hoşuma gitti. Senin gitmedi mi? “

Pickwick annesinden ağır bir darbe aldı sayın seyirciler. Knock Out olacak mı yoksa kalkıp dövüşe devam edecek mi? İzleyip görelim. Ya dur Pick gözünü seveyim güreş tv’deki muhabir gibi konuşuyorsun. Bir bakayım hoşuma gitmiş mi anne. Akşam ben bu yüzsüz çocuğu canım Yedi’nin bankından kovdum. Sonra bakkal abiyle gergin dakikalar geçirdim, eve geldim ve karşımda yine bu. Hayır hiç gitmedi.

“ Gitti tabii ki anne. Seni mutlu ediyorsa ben onu evlat bile edinirim. “

“ Evlat edinmek demişken oğluşum ben ne zaman torun seveceğim? “

Oldu anne. Oldu tam yerinde söyle bunu. Tam pilavdan koca bir kaşık dolusu almışken ağzıma söyle. Ölmemi istiyorsan daha farklı yollar var be kadın. Git kiralık katil falan tut. Hem benim hayatımda da heyecan olur. Ama şu Winston’un önünde bana bu yapılır mı. Bu gazla çocuk ben senin evlatlığın olabilirim böylece Amerika’da seni terk edemem der. Dur konuyu değiştirebilecek iyi bir yol buldum.

“ Olursun bir ara. Ee Winston sen Amerika’ya ne zaman gidiyorsun? “

Oh olsun. Bana gülüyordun şimdi kal öyle üç kilometre koştuktan sonra önüne birden duvar çıkan köpek gibi. Noldu koçum nefesin mi kesildi? Hadi hadi su iç geçer.

“ Winston oğlum sen Amerika’ya mı gidiyorsun? “

“ Evet efendim. Okula orada devam edeceğim. “

“ Oh ne güzel. İki yıl önce Pickwick de öyle bir şey için sınava girmişti. Dereceyle hak kazandı ama gitmedi. Bırakamaz annesini o. “

“ Evet efendim biliyorum beraber girmiştik o sınava. Hatta orada tanışmıştık onunla. Sağolsun bana baya yardım etti. “

Evet baya yardım ettim. Ben etmeseydim sen o sınavdan hiçbir şey alamazdın. Babana bak ben 54 aldım diye gururlanamazdın. Bu arada sınav 62 puan üzerinden değerlendiriliyor. Salonda hiç gözetmen olmuyor sınav boyunca. Millet alabildiğine kopya çekti. Ben hariç. İhtiyacım yoktu çünkü. 61 puan aldım ben o sınavdan. Bu bilgilerden sonra gelelim asıl konumuza sen neden bunu söylüyorsun ki? Ben anneme nasıl tanıştığımızı hiç anlatmamıştım. Hatta hayatımın şu aşamasında hatırlamak da istemiyorum. Ama madem hatırladım bari anlatayım da içimde kalmasın.

1 yorum: