Bu öğrenci değişim programı gibi bir programın sınavıydı.
Ben de o zamanlar tam ergen bir Pickwicktim. Yine çok sosyaldim falan ama
yaşadığım şehir bana dar geliyordu. Buradan gideyim de gerekirse Filipinler
bile olur modundaydım. Sınavdan sonra bu kararımdan dolayı kendimden soğudum
gerçi ama olsun. Neyse işte sınavın yapılacağı binaya giriyorum. Belgeleri
uzattım kadına, kadının surat da mahkeme duvarı gibiydi maşallah. Yüzüme
bakmadan aldı belgeleri.
“ Adın Pickwick mi? “ dedi.
Ben öyle melül melül bakıyorum suratına. Neden sordu acaba
orada fotoğrafım da kimlik fotokopim de var. Biz böyle bir süre bakıştıktan
sonra mecburen cevap vermek zorunda kaldım kadına.
“ Evet adım Pickwick. “
“ Sonucuna göre gitmeyi tercih edeceğin ülkelerin listesi
verilecek. Sınavdan çıktıktan 45 dakika sonra sonuçları ve listeyi alabilirsin.
Al bu giriş kartın yakanda takılı kalsın. Herkes adının Pickwick olduğunu
öğrenir böylece. “
Yahu ben bunu niye isteyim ki. Ben gerekli olmasa adımı sana
bile söylemezdim abla. Sanki iş çıkışı illegal güreş gösterisine gidecekmişsin
gibi bakmasaydın da söylemezdim gerçi. Ama ne yapayım korktum ben de. O
zamanlar küçük bir Pick’im zaten. Yakama taktım kartı ama bendeki heyecan
sıfır. Millete bakıyorum ağlayanı var, titreyeni var, korkuyla son kez tekrar
yapanlar var. Çok komikti. Neyse geçtim bir masaya, iki sandalye vardı. Ben de
dedim bu manyaklardan biri oturmak ister falan koyayım çantamı. Sanki herkes
peşimde. Herkes benimle oturmak istiyor. Bendeki triplere bakın. Ben tabi
yaklaşık bir buçuk saat önceden gitmişim oraya. Öylece dalmış kitabımı
okuyorken bir parfüm kokusu aldım. Ama nasıl bir koku. Daha önce hiç böyle bir
parfüm görmemiştim sahibini arıyorum ama halim vurulan ceylanı arayan 80
yaşındaki halsiz av köpeği gibi. Belli etmeden etrafı kokluyorum falan
göremedim sahibini. Kitaba geri döndüm birkaç sayfa okumuştum ki o parfüm
kokusu yine geldi. Hiç istifimi bozmadım bu sefer. Odaya bakındım iyice
kalabalıklaşmış ben yine burnumdan kıl aldırmıyorum. Birden kitabımın üzerinde
bir gölge belirdi ve aynı anda o parfüm kokusu. Allahım dedim ölüyorum.
Bakmadım bile kim gelmiş diye. İçimden dua ediyorum ne olur yakışıklı biri
olsun diye. Sonra o kişi konuşmaya başladı.
“ Yalom okuyorsun demek. “
“ Evet, ilgimi çekiyor. “
Ben hiç kafamı bile kaldırmadan kitaba bakarak cevaplıyorum
tabii. Belki çok yakışıklıdır ve suratımı görünce korkudan kaçar diye
korkuyorum.
“ Pekala, odadaki tüm sandalyeler dolu. Senin için de sorun
olmazsa senin masana katılabilir miyim? “
“ Öncelikle ne olursun bu kadar resmi konuşma. İş
mülakatında gibi hissettim kendimi. Buyur geç çantamı alayım. “
Bak bak bendeki rahatlığa bak. Tabi atladığım kısım da
çocuğun suratına bakarak söyledim bunları. Ve adeta gözlerimle taciz ettim. Ama
hakkımdı. “Güzele bakmak sevaptır “diyen her kimse gelsin böyle alnından
öpeceğim. Çocukta bir yüz vardı anlatamam. Gerçi anlattım az önce Winston işte
bizim. Böyle hafif sarı dalgalı saçlar, hafif sakallı bir yüz, kırmızı dudaklar
ve açık kahverengi gözler… Böyle oturduğum yerde gözlerim orgazm oldu tabiri
caizse. Ama dıştan belli eder miyim? Tabii ki hayır. Çantamı aldım, gözlüğümü
geri taktım ve kitabı okumaya döndüm.
“ Benim adım Winston. Sanırım sen de Pickwick olmalısın
değil mi?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder